Önsöz

 

İslam’ın Kutsak kitabında, çok tartışılır ve çelişkili Ayetler var, zararsız denemeyecek kadar tutarsız, sadece insanlar için korkutucu değil, yaşamın sahibi Yüce Allah'ı çok kötü tanıtan birçok kritik Ayetler vardır.

İslam dünyası bu konuda bir sorun edinmedi, çünkü Kur-anda Cennete giden yolu gösteren yeterli ayetler var. Böylece korkunç ve endişelendiren ayetleri göz ardı bırakır.

Sadece İslam’a sahip olmayan insanlar, Kur-anı tarafsız olarak okuyorlar ve nelerin endişelendirdiğini görüyorlar ve bazıları korku üreten Ayetleri propaganda malzemesi olarak alıyor ve vatandaşlarını kışkırtıyor.

Bütün bunlardan İslam zarar görmektedir.

 

Eğer Kur-an, çeviri kuralıyla tercüme edilir ise Yaratıcı Yüce Allah’ın saltanatına uymayan tüm korkunç iftiralar, ortadan kalkar.

Maalesef, İslami entelektüeller bu korkunç iftiralar ortadan kalksa bile, başka hiçbir çeviriyi kabul etmiyorlar. Etseler de etmeseler de bu Kur-an artık gerçek içeriğine kavuşmuş olacak.

Tek çözüm, tercüme yapılır iken kelime ve Ayetlerin Anlamları = verilecek yasanın neden verildiğini gösteren nedenleri ortaya koyarak okuyucunun ikna olmasını veya ikna olarak anlamasını sağlamak ile mümkün olur. Öylece vaizlere, imamlara ve müftülere ihtiyacınız kalmaz. Kişi kendi okur ve anlar ve bu ayetlerin Yaratıcı Yüce Allah'ın yüce sözleri olup olmadığını belmiş olur.

Bu nedenle, Allah'ın Birliğinin (=partisinin) bu tüzüğünde ilk önce verilen Ayetlerin anlamları ve sonrasın da Birlik = parti yasaları verilecek. Önce nedeler ve anlamlar, nelerin ne için verildiği. Çünkü verilen yasalar sadece Dünya hayatını kapsamıyor.

Bu nedenle, Allah'ın-Birliğinin bu tüzüğünde, maddeler 1.2.3. vb. olarak verilmeyip önce nedenler ve anlamlar verilecek.


 

Ön giriş

 

Tüm dünyadaki siyasi sistemler ve dinler, onların partileri ve mezhepleri hayatta kalmak ve iktidar olmak için çalışırlar, bu nedenle dünyadaki yaşamı, dünya zeminli yönetirler = öbür dünyaya veya cennete bağlı değillerdir. Din içinde mezhepler ve partiler daha iyi idare etmek amacıyla kurulur, ancak kendilerine ait bir anayasaları yoktur, bu yüzden dinlere ve siyasi sistemlere bağlıdırlar.

İslam, yaşamın kullanma öğretisidir. Bu nedenle, dünyadaki tüm dinlerin ve siyasi sistemlerin ve yaşayan herkesin yaşayabilmeleri için gerekli olan Güven ve özgürlüğü sağlar ve öylece Dünya yaşamını Cennete göre nasıl biçimlendirileceğini öğretir.

Bu nedenle, İslam bir parti olarak veya siyasi bir sistem olarak kabul edilemez, bizim anladığımız Din anlamında- bir Din de değildir.

 

İslam, tüm insanları Yaratıcı yüce Allah'ın yönetim çatısı altında toplanmayı emreder, böylece güvenlik ve özgürlük içinde yaşarlar ve böylece cennete yönlendirilirler. Bu yüzden de İslam Birliği.

 

Kur-an yanlış çevrilir ve bu yüzden İslam yanlış yorumlanır, bundan dolayı da birçok insan ondan = İslam’dan korkar ve endişelenir.

 

İslam kendi içinde yaşamın düzenli bir şekilde sürdürülmesidir, farklı bir ifade ile: her şeyin inşa ediliş düzeni içerisinde İslam = her-şeyi-yolu-yordamında yürütmek,

İslam kelimesi Kur'an-ı Kerim dilinde = Her-şeyin-yolu-yordamı- anlamına gelir. Tüm Kur-an öğretisinden yola çıkarak İslam: insanların dünyevi yaşamlarını Cennetin beklentilerine göre “yolu-yordamına-koymak” anlamındadır.

Bu nedenle İnsan, eğitime ve eğitilmeye muhtaçtır, eğitim İnsan için vazgeçilmezdir. Bu vazgeçilmez eğitimi verebilmek için dünyamızda 60 Din ve daha yakın zamanda politik sistemler kurulmuştur.

Maalesef, bugün gördüğümüz gibi, bu dinlerin ve politik sistemlerin tümü kendi yaşamlarını kimseye eziyet vermeden sürdüremiyorlar. Bu nedenle yaptıkları kendi “Ezeli-yapı-biçimlerine” aykırıdır. Ve herkes ısrarla: Yaptığımız her şey, doğru ve de doğru yoldayız demelerine rağmen her zaman kinden daha kötü duruma doğru gidiliyor.

Ezeli-yapı-biçimi = bedenimize konmadan önce sahip olduğumuz kalite, zaten meleğe eşitti = günahsız ya da kusursuz.

Sadece bundan dolayı başarılı değiller çünkü Ezeli-yapı-biçiminin eğitim değerlerine sahip değiller ya da bilmiyorlar. Ne yaparlarsa ve nasıl yaparlarsa yapsınlar, iyi niyetli olsalar bile, her zaman yanıltıcı veya yanlış yol üzerinde olurlar.

İnsan düşünceleri aşan çok yönlü akıl ermez boyutta yaratıldı. Bu insandan sonsuz sayıda iyi ve kötü nitelikli çeşitler biçimlene-bilinir. Ancak insanın kendisi insan olarak hiç de fena değil.

Örnek: Bir insan yalan söyler, içer, her türlü uyuşturucuyu kullanır, zina yapar, farklı maskeler takar, çalar, soygunculuk yapar vb. bu kimse çok tehlikeli ve kötü bir insandır.

Bu kişi Yaratıcı yüce Allah’tan affedilmesini ister ve Ezeli-yapı-biçim değerleri ile eğitilir ise, aniden aynı kişi, kısa bir sürede Melek tipi bir insan olur.

 

İnsan aldığı eğitim değerlerin biçimlenişi = ortaya konuşudur, iyi veya kötü.

 

Bu, insanın hiç de fena olmadığı anlamına gelir. Belirleyici olan, eğitimi için kullanılan eğitim değerleridir. Buna göre, sonuç görünür.

Ancak bizim tarafımızdan hazırlanan hiçbir eğitim değeri iyi olarak tanımlanamaz, çünkü iyilik bazıları için iyi, bazıları için kötü olabilir. Bu nedenle insanlar, insan olmak için ölçü veya kıstas belirleyemezler veya da koyamaz.

Örnek: ABD'nin eski bir başkanı şunları söyledi: Ben en iyilerin en iyisiyim, güçlülerin en güçlüsü-yum. İnsanların ona tamamen güvenmediğini fark ettiğinde bir tane daha ekler: Ben Mesih'im. Böylece hem manevi hem de fiziksel gücü ve büyüklüğü edinmiştir = o dünyada en iyi eğitilmiş kişidir. Daha sonra müttefiklerini topladı ve onlarla beraber suçsuz masum ülkelerin üzerine yürüdü ve işgal etti, yaşlı ve çoluk-çocuk demeden milyonlarca İnsan katletti.

 

Bugün tüm yaşam eğitimli ve tahsilli kimselerden çekiyor ne çekiyorsa. Sunulacak başka hiçbir şeyleri yok, hatta makam ve terfileri bile kurtarmıyor.

Sadece Ezeli-yapı-biçim değerleri bizi ve hayatlarımızı kurtarabilir. Bunun ilk kanıtı Hiz-bu-Allah’ın = İslam birliğinin (=partisinin) tüzüğü ve Almancadan yazdığım: Ağır sorular için Kur-an konuşsun adlı kitapta.

- İslam, kimsenin kimseyi sömürmesine, ezmesine, öldürmesine veya öldürmesine izin vermez.

- İslam, yaşamın, siyah veya beyaz insanların, hem de inanmayanların ve tüm hayatın güvenlik ve özgürlük garantisidir = yaşayabilmenin garantisidir.

Çünkü İslam'ın sahibi ve yayıncısı her şeyin sahibi ve mimarıdır. O, bizi bu dünyamıza yerleştirdi ve ne yapmak istediğimizi görmek istiyor, ona göre de ahiretteki ve dolayısıyla sonsuzlukta nasıl bir yaşam istediğimizi bize yaptırmak istiyor. Buna bağlı olarak, gelecekteki yaşamımızı hazırlatıyor. Bu yüzden ilk önce güvenlik ve özgürlüğü koydu, böylece herkes başkalarının güvenlik ve özgürlüğüne engellik vermeden yapmak istediklerini yapabilir, çünkü ister siyah veya beyaz olsun, ister inanan ister inanmaz olsun hepimizin güvenlik ve özgürlüğe ihtiyacı var.

 

         1. Bölüm - Birlik

 

Önce Tanrı hakkında özel olarak

 

Bizim Tanrımız kim? İnsanların Tanrısı? Nedir Onun adı, adı Tanrı? Pe-ki Tanrı ne anlama gelir? Sözlüklere bakmak gerek, bakınca üzerinde birçok sayfalar yazıldığı görülür, ancak hepsini okursanız, eskisinden daha fazla bilemezsiniz.

"Tanrı" kelimesi “hey veya halo” şeklinde bir çağrışımdır, ne anlama geldikleri anlaşılmaz. Biz insanların adı ve soyadı var, terfi ve iş unvanları var. Sadece bizim sevgili tanrımızın adı yok, nedeni bazılarının makam ve koltuk korkusu var, dolayısıyla Tanrının adını açıklamazlar.

Sevgili Hz Musa yaratıcımız yüce Allah ile ilk konuşmaya başladığında, şu Ayeti duydu:

20/14 اَعُذُ باِللهِ مِنْ الشَيْطاَنِرَّجيِمْ - إِنَّنِي أَنَا اللَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنَا فَاعْبُدْنِي وَأَقِمْ الصَّلَاةَ لِذِكْرِي


Birebir çeviri: [Öylesi Allah ben-im, Benden başka Yönetici yoktur, sadece Ben, Beni üstlen böylesi, ve İliştirmeleri Benim anılışımla bütünleştir].

İliştirmeleri = namazları

Bizim konu için sadece ilk cümle önemlidir. <Sen Musa, dinle: 'ben Allah'ım, hiçbir lider yok, sadece ben>. Birincide bize kendi adını Allah olarak veriyor, hemen ardından ikinci cümle ile Allah kelimesinin altında nenin anlaşıldığını bildiriyor: Yönetici yok, sadece Ben.

Allah kelimesinin kökü <İlah> dır ve anlamı Yönetici-dir, böylece <İlah> ve onun zamansız çoğulu olan Allah kelimesini anlamını güvence altına aldı.

<İlah> Yönetici ve onun zamansız çoğulu Allah = Her-şeyin-sonsuz-yöneticisi, hem bu dünyada ve hem de ahrette = ebediyet akışında.

 

Yönetmek - her şeyden önemlidir. Bir kimse bir şey yapmak istiyorsa, işini yürütebilmesi için önce yönetmek yeteneğine ve gücüne sahip olması gerekir. Yönetmek yeteneği ve gücü olmadan bir şey yapılamaz ve sürdürülemez. Bu da demek oluyor; Tanrının birinci sıfatı = özelliği Yönetmek gücüne sahip olmasıdır.

Bundan dolayı yaratıcımız yüce Allah, kendine <İlah> derken çoğulu olan Allah = Her şeyin-sonsuz-yöneticisi olarak adlandırdı ve öylece de anar. Çünkü yaratıcımız yüce Allah ebedidir ve kendi için yarattıkları, O-nu ebediyet içirişine takip edecek. Ne yok etmek ne İmha etmek ve nede son vardır. Tüm bunların hepsini ebediyet akışında yapan Allah = Her-şeyin-sonsuz-yöneticisi-dir.

20/14 Ayeti 3000 sene önce Tevrat-ta yazıldı. Bir kimse yaratıcımız yüce Allah’ı Yönetici olarak tanımaz ve kabul etmez ise, yaptığı işler Cennet için geçersiz olacak.

 

Şimdi Tanrının kim olduğunu ve ne yaptığını biliyoruz.

Dikkati çeken durum üç semavi dinlerin, Yahudi, Hıristiyanlık ve Müslüman kutsal kitaplarında bu Tanrının en önemli özelliği olan <İlah> = Yönetici hakkında hiçbir kelime bulunmamaktadır.

Eğer Tanrının bu özelliği veya sonsuz güç ve kudret yeteneği olan <Yönetici>, bu kutsal kitaplarda bulunmuyor ise, o tür kutsal kitaplar geçersiz olur.

Üstelik bu üç kutsal kitaplarda <İlah> ve Allah> = Her-şeyin-sonsuz-yöneticisi bulunduğu ve içerikleri buna göre düzenlendiği halde Yaratıcı yüce Allah’ın bu en önemli olan Yönetici sıfatı göz-ardı edildi. Böylece koltuk ve makam meraklıları yöneticimiz yüce Allah’ı günlük yaşamdan itip çıkardılar.

Dahası, eğer Güç ve kudret sahibi yüce Allah = Her-şeyin-sonsuz-yöneticisi olarak tanınmaz ve kabul görmez ise, öylece sevgili Tanrı göklerde herhangi bir bucakta bir masal ve efsane olarak kalır. Yönetmek ile alakalı meydanlar boş kalınca koltuk meraklıları yönetim koltuklarına oturup baskı ve zülüm sahnelerini açmak için tek Din olan İslam dinini üçe ayırarak = Yahudi, Hıristiyanlık ve Müslümanlık dinlerine çevirdiler.

Devamında İslam dinini daha da zayıflatmak için mezheplere, tarikatlara, cemaat ve teşkilat, kurum ve kuruluşlara bölerek güçten düşürülmüştür. Hiçbiri diğeriyle ilişkili değil, hepsi farklı veya başka dine dönüşmüş ve hepsi birbirine karşı düşman kesildiler. Bu duruma yönelmeleri, yöneticimiz yüce Allah’ı tek Tanrı ve tek Yönetici olarak istemeyip yönetim koltuklarına kendileri oturmak olmuştur.

Böylece Dünya yaşantısını ahrete göre değil de dünyaya bağlı olarak yönetiyorlar. Öylece dini camilere sıkıştırıp Cennete giden yolu engellediler.

 

Şimdi Güç ve kudret sahibi yüce Allah’ın konuyla alakalı emrinin ne olduğunu bir Ayette görelim,

Ayet:

42/13 اَعُذُ باِللهِ مِنْ الشَيْطاَنِرَّجيِمْ - شَرَعَ لَكُمْ مِنْ الدِّينِ مَا وَصَّى بِهِ نُوحًا وَالَّذِي أَوْحَيْنَا إِلَيْكَ وَمَا وَصَّيْنَا بِهِ إِبْرَاهِيمَ وَمُوسَى وَعِيسَى أَنْ أَقِيمُوا الدِّينَ وَلَا تَتَفَرَّقُوا فِيهِ كَبُرَ عَلَى الْمُشْرِكِينَ مَا تَدْعُوهُمْ إِلَيْهِ اللَّهُ يَجْتَبِي إِلَيْهِ مَنْ يَشَاءُ وَيَهْدِي إِلَيْهِ مَنْ يُنِيبُ


Kelimesi kelimesine tercüme: [Size ait {dizi-derleyişler}-den {yönetim-biçimi} koydu, onun ile Nuh’a ne {yola-verdik ise ve sana {ileri-derleyivermek} durumunda-bulunduk ise ve İbrahim’e {yola-verdik} ise ve Musa’ya ve Ğisa’ya {Dizi-derleyişleri} bütünleştiresiniz diye, onun içeriliğinde bölümleşmeyin. {Yönetim-işine-karışanlara} ne {özel-çağırdın ise onlara yönelik {yüksek-tuttu}.

Allah, kim gerekli-görürse ona {ilgili-yer-alır} ve kim {çekip-çevrelenirse}, onu kendine {çeki-derler}].

<Dizi-derleyiş> ikilemli kelime: Yasa ve eğitimlerden oluşturulan Düzen = sistem anlamına gelir. Örnek: Bugün uygulanan okul sistemlerinin hepsi İslam'a bakılarak geliştirildi. Çünkü İslam yedi öğretim döneminden oluşuyor.

1. Adem öğretim dönemi,

2. Nuh öğretim dönemi,

3. İbrahim öğretim dönemi,

4. Musa öğretim dönemi,

5. Davut öğretim dönemi,

6. Isa öğretim dönemi ve

7. Muhammed öğretim dönemi. Aslında bu öğretim dönemine Kutsal kitapların adlarını vermek gerekir, örnek: Tevrat öğretim dönemi, İncil öğretim dönemi ve Kur-an öğretim dönemi. Ancak tüm Kutsal kitapların adlarını bilmiyoruz, bu yüzden onları Peygamberlerin adıyla adlandırıyoruz. Bu yüzden, İslam, 42/13 ayetinde belirtildiği gibi, bu yedi öğretim dönemleri ile inşa edilmiştir ve bu bütün öğretim sistemine İslam denir.

Kur-an diline göre İslam denilince = Her şeyi yoluna-koymak. Bu bileşik dört kelime yalnızca bir anlam ifade ediyor ve Kur-an-da İslam olarak anılır. Gündelik hayatın tamamı cennetin beklentilerine göre "yolu-yordamına-kondu" = İslam.

Örnek olarak bir Ayet:

52/38 اَعُذُ باِللهِ مِنْ الشَيْطاَنِرَّجيِمْ - أَمْ لَهُمْ سُلَّمٌ يَسْتَمِعُونَ فِيهِ فَلْيَأْتِ مُسْتَمِعُهُمْ بِسُلْطَانٍ مُبِينٍ


Kelimesi kelimesine tercüme: [Yoksa onların, O içinde {dinleyi-dokunacakları} {yolu-yordamına-sokanları} var, yetenek ile tutundurdukları {Dinleyi-dokunak-larını} aktarsınlar..]

Bu Ayette ses ve resim alıcısı TV ve Radyodan söz ediliyor. Çünkü bir alıcıda, etrafta dolanan tüm radyo dalgalarını tekrar bir araya getirip ses tonlarına veya konuşmalara = yolu-yordamına-koyar. Cümlede ki: <yetenek ile tutundurdukları> = teknik olarak veya elektronik olarak radyo dalgalarını sese dönüştürmek. Nasıl ki bir alıcı dışarda dönüp dolaşan tüm radyo dalgalarını sese veya resime sokarsa, aynen öylece de İslam, Dünya yaşantısını cennetin beklentilerine göre bu yedi öğretim döneminde yolu-yordamına-sokar = İslam.

İslam, yaratıcı ve yöneticimiz olan yüce Allah'ın öğretim sistemidir, kim bu eğitim sisteme tabi olur ise, Müslüman olarak adlandırılır. Bir Ayetten bir cümle:

22/78 اَعُذُ باِللهِ مِنْ الشَيْطاَنِرَّجيِمْ - هُوَ سَمَّاكُمْ الْمُسْلِمينَ مِنْ قَبْلُ وَفِي هَذَا


[.., Allah-dır sizi Müslüman olarak tanımlamış olan {ön-sıra} dan ve bu dönemin içeriliğinde ...] = <Yüce Allah, Sizi Müslüman olarak tanımladı, daha önce olduğu gibi ve şimdi> önce = altı öğretim-döneminde ve şimdi 7. öğretim-döneminde. Yaratıcımız yüce Allah, yedi öğretim-döneminin takipçilerini “Müslümanlar” = her şeyi yoluna getirenler olarak adlandırdı.

Sonuçta, Güç-kaynağı Yüce Allah, en başından atamız Adem a.s.dan en son Hz. Muhammed'e kadar, insanları cennetin beklentisine göre eğitmek için bir öğretim sistemi kurdu. Bu öğretim sistemine İslam denir = her şeyi-yolu-yordamına sokar. Her peygamber kendi öğretim döneminde bir ders kitabı alır ve o sırada yaşayan veya yaşamakta olan tüm insanları Cennetin beklentilerine göre günlük etkinliklerinde geçerli ders kitabı ile eğitilir = İslam. Biri şöyle diyorsa: 5. veya 6. Öğretim-döneminde kalmak istiyorum, bu kimse dönemin diplomasını alamayacağı için cennete gidemez, çünkü bu kimse sadece önceki ders kitabıyla yaşamını biçimlendirdi. Önceki ders kitabı yalnızca önceki zamanı veya öğretim-dönemini kapsar; bu, insanların gün geçtikçe gelişecek ve yeni yaşamak alanlarını günahsız hale getirmek için yeni öğretim dönemine = ders kitabına ihtiyaç duyacağı anlamına gelir. Bugünün okul sisteminde olduğu gibi, okulu son sınıfa tamamlamazsanız, bir derece alamazsınız ve bu nedenle eşdeğer bir iş alamazsınız. Okul sınıfları zevk için sınıflandırılmamıştır.

Bugünün insanlarını 2000 ya da 3000 yıl önce ki ders kitabı ile eğitemezsiniz. Arada daha önce var olmayan ve bu nedenle kıyaslanamayan dünyalar var. Yine de yaparsanız, hayatı bugün olduğu gibi yok etmek yoluna sokarsınız. Sırf güncel ders kitabını = Kur-anı kullanmadığı için. Ne zaman Kur-ana göre yaşar ise bu yeni yaşama alanlarını dahil eder ve ikincide Dünya yaşamını güvenli ve adil bir şekilde yönetir.

 

Neden bu dünyaya yerleşmiş olduğumuzun amacı, bu dünyaya gelecekteki yaşamımızı sonsuza dek sahip olmak istediğimizi çalışmalarımız ile tespit etmektir. Çünkü atamız Adem a.s. ve annemiz Havva cennette yaratıldı ve orada kaldı. Cennet hayatın tam tersini bilmedikleri için nasıl mükemmel yaşadıklarını anlayamadılar. Bu nedenle, dünyamıza yerleşmeli ve sinüs dalgasını Cennet kosinüs eğrisine karşı yaşayıp denemeleri gerekirdi. Bu birincisi, diğeri ise: ahiretteki yaşam bizi sıkmasın. Çünkü eğer yaşam ve koşullar önceden belirlenmişse, hiçbir anlamı yoktur ve eğlenceli değildir. Ama kendin kazanırsan, neye sahip olduğunu bilir ve buna göre takdir edersin. Böylece, gelecek yaşamda = ahrette hiç kimse hayatı hakkında şikayet edemez.

Bu nedenle, yeryüzümüze yerleştirildik ve davranışlarımız veya çalışmalarımız ile cennette nasıl bir yaşam istediğimizi kesinleştireceğiz, cennetteki bir yaşam için neyi yönlendirmek istediğimize karar vermeliyiz. Her şey bizim dünyevi çalışmalarımıza = yaptıklarımıza bağlıdır.

Şimdi önemli olan şey şu: cennetin yaşamı için neyin gerekli olduğunu ve cennetteki her şeyle donatılmış bir yaşamı elde etmek için ne kadar çalışmamız gerektiğini bilmiyoruz. Başka bir deyişle, kendimizi bu dünyada cennetin beklentilerine göre Kur-an değerleri ile eğitmeliyiz, tıpkı kendimizi bu dünyada mesleki faaliyet için eğittiğimiz gibi, aksi halde mesleği alamayız. Öylece kendimizi cennete göre eğitmeliyiz.

Ancak kendimizi nasıl eğiteceğimizi bilmiyoruz. Bu nedenle, baştan beri mimarımız Yüce Allah, her çağa ya da zamana bağlı olarak bizi Cennet'e uygun şekilde hazırlamak için peygamber ya da öğreti-dönemine göre bir peygambere ders kitabı verdi. İnsanın gelişmek durumuna göre yeni bir peygamber ve yeni bir ders kitabı.

Dünyanın sonuna kadar sürecek olan öğretim sistemine İslam = cennetin beklentisine göre her-şeyi-yoluna-sokana, İslam denir. Bu demektir ki, Yahudi, Hristiyan ve Müslüman dini diye dinler yoktur, topluluk da yoktur. Mezhep ve onların alt yapılanışları = tarikat, cemaat, teşkilat, kurum ve kuruluşlar yoktur. Tek bir öğretim sistemi vardır: İslam ve katılımcıları, Yüce Allah = Her-şeyin-sonsuz-yöneticisi, Ebedi Lideri.

Güç-kaynağı Yüce Allah ile kulları arasına girecek hiçbir imam, lider, başkan, içtihatçı arabulucu ya da her şeyi daha iyi bilen kimse yoktur.

Cennet beklentilerine göre kendilerini eğitmeyi başaranlar doğrudan cennete gidiyor. Direkt Cennete gitmeye önem vermeyip kendilikli davrananlar, kendi keyiflerine göre yaşayanlar Cennete gidemeyecekleri için Cehenneme = zorunlu-eğitim-karargâhına gidip Cennete göre eğitilecekler. Çünkü Yaratıcımız Yüce Allah, tüm insanları sadece Cennet için yarattı. Ancak bir şart koştu: herkes bu dünyada kendi Cennetini kendi kazanacak.

Cennet ve Cehennemin ne olduklarını Almancadan yazdığım: Ağır sorular için: Kur-an konuşsun adlı kitapta detayları ile açıkladım.

Burada tekrar kısaca: Cehennem = Zorunlu-eğitim-karargâhı bizim Güneş sistemimiz gibi gezegensel bir sistemdir, bir farkla - orda su yoktur. Bu nedenle, koşulları buna bağlı olarak ağırdır, ölmeden Cennete göre eğitilinceye kadar milyarlarca yıl orda kalınacak. İster inan ister inanma, hoşlan ya da hoşlanma, hiçbir şey değişmez, bu yoldan geçilecek.

Kimse kaçamaz ya da kendini yok edemez, kendimi yakarım ya da kendimi mahvederim söyleyenler sadece kendini aldatır. Daha önce olmadıklarını ve sorulmadıklarını düşünmeliler. Yüce Allah'ın yaptığı her şey sonsuza dek sürecek. Bu nedenle, bu dünyadaki herkes çok geç olmadan buna göre hazırlanmalıdır.

Cenneti seçenler kendilerini Kur-an eğitim değerleri ile eğitmeli, ancak şu anda piyasada bulunan Kur-an tercümeleri ile değil, çünkü bu Kur-an,% 90 yanlış çevrilmiş. Dolayısıyla tam teşekküllü bir eğitim mümkün değildir. Bu yanlış tercüme edilmiş olan Kur-an oruç tutmak, dua etmek ve öldürmek, hatta Yaratıcımız Yüce Allah adına insan öldürmek, saltanatına asla uymayan yalan ve iftiralarla dolduruldu. Kur-anı artık kutsal bir kitap olarak tanımlanamayacak şekilde parçaladılar. Ancak şimdi kendi dilinde çeviri kuralıyla tercüme edildi ve böylece yüce Allah'ın mükemmel öğretisini yeniden sağladı.

 

Bu nedenle, Yaratıcımız Yüce Allah'ın saf öğretisi bizim Cennet beklentisiyle doğru bir şekilde eğitilmemiz için çok önemlidir ve gereklidir. Çünkü bize Kur-anda verilen talimat: bir ayetin bir cümlesi:

29/55 اَعُذُ باِللهِ مِنْ الشَيْطاَنِرَّجيِمْ - وَيَقُولُ ذُوقُوا مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ


[... onlara denecek: şimdi dünyada yaptıklarınızı {izini-alın} = yaşayın] = Cenneti kazanamayanlara ahrette denecek: Dünyada ne yaptı iseniz, şimdi onları yaşayın.

Bu, Güç-kaynağı Yüce Allah'ın kimseyi cezalandırmayacağı anlamına gelir, ceza vermek, Onun yüceliğine uymaz. Yaratıcımız Yüce Allah, yasallığını temsil eden bir kural belirlemiştir. Ahirette bize söylenecek: Şimdi yeryüzünde yaptığın iyi veya kötü davranışlarını- yaşa. Öylece hiç kimse kendi kazandıklarından dolayı şikâyet edemez. Bu konan kuralın ceza vermekle ilişkisi yoktur.

"İyi olan": Yaratıcımız Yüce Allah’ın bize emrettiği bedensel teşvikleri bedensel olmayan = Cennet varı veya Ezeli-yapı-biçimine dönüştürmek. Şimdi, bu kuralı koyan şunu söyler mi: öldürün, acıtın, çılgınlar gibi davranın, o zaman verilen özgürlük kalmamış olur. Kur-anda bunun tersi emredilir, böylece herkes gönüllü olarak ve isteyerek cennete yönelik eğitilir ve cennete kendi çalışmaları ile gider. Yaratıcımız Yüce Allah yalnızca anlayışa hitap eder. Hiç kimse kimseyi İslamiyet veya inanç nedeniyle sahtekârlık yaparak veya aldatmak ile veya da zorlayarak kendine ve dinine zorlayamaz, para ile satın almaz veya başına bomba yağdıramaz.

Güç-kaynağı olan Yüce Allah hayatın sahibi ve beynin mimarıdır, bizi yaşatandır. Yaratıcımız Yüce Allah'ı akıl yoluyla anlamak, gönülden ve isteyerek emrine göre yaşamak, çükü emrine göre yaşamak için her şeye sahip olan bir donanıma sahibiz. İnsan olmamız gereği her şeyi anlamak ve buna göre davranmak zorundayız. Bu, inanan veya inanmayan herkes için yerine getirilmesi gereken davranıştır.

Ayrıca, mimarımız ve yöneticimiz Yüce Allah'ı inciten yalan iftiralardan uzak tutmak ve O'nun Yüce tahtını korumak zorundayız.

 

        2. Bölüm - Tüzük

 

Genelde İslam bir Din olarak anlaşıldığı için, diğer dinler ile aynı kefeye konuyor. Günümüzde dinler Sinagoglara, Kiliselere ve Camilere sıkıştırıldı. Öylece Yönetim, dünya siyasi sistemlere ve onların partilerine kaldı.

Siyasi bir sistem ile kısadan ve engelsiz bir şekilde para veya da iktidara sahip olmak için ya da çalışmaları ile sistematik olarak zenginlik ve iktidar sağlarlar. Fakat zenginlik ve siyasal iktidar neredeyse aynıdır, çünkü hem insanlar üzerinde iktidar uygular hem de onlara refah vaat eder. Zenginlik ve beslenme her iki taraf tarafından da kullanılıyor, dünyevi dinler, bilinen siyasi sistemlerden bile farklı değildir.

Kapitalizm para için çalışır, komünizm iktidar için güç ve baskı altında çalışır ve dünyadaki dinler insanları belli bir fikre göre eğitmek için çalışırlar. Bu yüzden dünyamızda 60'tan fazla Din ve bazı politik sistemler var. Herkes, halklarına veya vatandaşlarına iyi bir yaşam sağladığını iddia ediyor. Daha da iyisini yapmak için, bu dinler ve bu tür siyasi sistemler partiler, cemaatler veya tarikatlar oluşturlar: liberal, muhafazakâr, demokrasiler, Ortodoks, Katolik, Sünniler, Şii, vb. ve bunlar da diğerlerinden daha iyi yaptıklarını iddia ederler.

Ve daha da iyi hale getirmek için, yüksek eğitimli elemanlar yetiştirmek için okullar inşa ediliyor. Her türlü kitap ve kurum, özellikle de tecrübenin yoğun talep gördüğü unvanlar, herkesin her şeyi doğru ya da doğru yoldan yürüdüğünü iddia eder. Onlarla her şey yolunda, sadece onlara katılmalı ya da onlara boyun eğmek yeterli. Bu yüksek unvanlı kimseler, hata yapmayan kimselerdir.

Her şeyi doğru yapmalarına, doğru yoldan gitmelerine ve insanlarına iyi bir yaşam vaat etmelerine rağmen, ibadet = Cami merkezlerinden daha fazla hapishane inşa ediliyor, burada sadece vatandaşın özgürlüğünü kısıtlamakla kalmıyor, hayatlarını da mahvediyorlar. İçinde işkence yapıyorlar ve vatandaşlarının hayatını cehenneme çeviriyorlar. Gezegenimizde kaç tane hapishane olduğunun hesabını bilen yok.

 

Vatandaşın öldürülmesini yasaklayan yasalar çıkarırlar, sadece kendileri milyonlarca insan katlederek öldürürler. Yasalar sadece fakir vatandaşlar için. Bir vatandaş kanunları ihlal ederse, hemen yanına hiçbir merhamet bilmeyen silahlı polisler gelir. Özgürlükten söz etmeleri, vatandaş için değil, özgürlük sadece devlet lider ve kadroları için var.

Böylece, bu liderler ne isterlerse yapar, kimse eleştiremez ve kimse de onları sorumlu tutamaz. Bu baş liderler son zamanlarda dört sermaye kaynağı oluşturdular = banknot, faiz, kira ve fiyat artışı. Böylece tabii değerleri banknotlarla değiştirdiler. Öylece tüm dünyayı karşılıksız bir imza ile satın almalarını sağlayan bonolar geliştirdiler. Ardından faizi devreye soktular ve öylece karşılıksız para kazanıyorlar. Kira da karşılıksız alınır. Böylece dört duvar inşa ettiler ve bunlar ile tüm Dünya insanını sömürüyorlar. Kâinatın sahibi Yüce Allah dünyayı herkes için yarattı, herkes evini yapar ve para vermeden kendi evinde oturur.

Ek olarak fiyat ihalesi veya fiyat artışı gibi bir gelir kaynağı oluşturdular. Birinin cebinde 100 Lira var, sabahleyin kalkınca para 90 liraya düştü, fiyatlarda küçük bir artış oldu, bazen 10 €, bazen de çoğu ülkede 20-30 € gider. Böylece kısa sürede milyoner ve milyarder olmayı başardılar. Milyonlarca insan açlıktan ölmek üzere, çoğu ölüyor, zorlukla doğan çocuklar açlıktan ölüyor, kimse umursamıyor.

 

Güçlüdürler ve her türlü silahı üretebilir ve satabilirler. Bu seçkinlerin bu silahları, insanları öldüreceğini bilirler. Onlar ölüm sandıkları = Araba geliştirirler ve onlarla insan öldürür ve yığın halinde sakat bırakırlar. Bu araçlar yersiz ve gereksiz durumlarda kullanılır. Öylece Ham madde israfı, Hava kirliliği,

Bir yandan itici gazın azaltılması hakkında konuşur kararlar alırlar ve aynı zamanda yılda milyonlarca yeni araba ve uçağa izin verilir.

Yasal güce sahip oldukları için bolca nükleer reaktör inşa ederler, tehlikeli nükleer atıklar oluştururlar, Hala onlardan atom bombası yapıyorlar. Dünyayı bir pudra haline getirdiler. Sadece su değil, aynı zamanda hava ve esasen bitki ömrü tehdit altında, kısmen tahrip olmuştur.

Tanrı tarafından verilen hiçbir şeyi olduğu gibi bırakmazlar. Bu kadar çok sayıda millet var, dilleri ayrı diller ile değiştiriliyor, gerekirse bombalarla ile yaparlar. Kabileler çoktan eritildi ve şimdi aileleri eritiyorlar, böylece daha sonra şişede çocuk üretebilsinler. Etçil ya da sebzeli olsun, tüm kalıtsal taşıyıcılar (=veraset tohumları) değiştiriliyor ve böylece her şey bozuluyor. Hiçbir şeye saygı duymazlar, buna da sahip olamazlar. Yaşamın sonunu getirmek için bilinçli çalışıyorlar.

Her şeyi bozup ve böylece hayatı sona erdirdiklerini görünce, tüm et ve sebzelerin kalıtsal taşıyıcılarını (veraset-tohumlarını) Kuzey Kutbu'na bin metre derinliğindeki bir çukurda çok hızlı bir şekilde gömdüler, güvenli görmedikleri için şimdi hepsini uzaya taşıyıp orda korumaya başladılar.

 

Onlar dünya çapındaki tüm okulları ünlü üniversiteleri ile değiştirdiler. Onlar yaşamı en üst düzeyde alan talan etmek için en yüksek eğitimli akademisyenler ve seçkinler = eşkıya takımı yetiştiriyorlar, bilmek ve karar vermek onlara ait.

Hayati seven ve koruyacak başka aydınların yetişmesine izin vermezler ki bu yaşamı tahrik eden kimseleri değiştirelim. Eğer yaşamı her yönden mahvederlerse, başka bir çözüm veya kurtuluş olmaz, yani batırırız.

Sonuçta, biz insanlar olarak daha eğitimli ve deneyimli olsak bile, yaşamı Tanrı'nın verdiği biçimde şekillendirip sürdüremeyiz. Her gün her şey daha kötüye gidiyor. Ne kadar yüksek eğitimli kadrolar yetiştiriliyorsa, yüksek makam ve unvanlar veriliyorsa, o kadar fazla ve daha hızlı olarak yaşam imha ediliyor.

Bütün bu politik sistemler ve dinler tüketici, bazıları sahte, bazıları israf ve bazıları yıkıcı.

 

Yaşamı kurtarmanın ve Yaratıcının verdiği yaşamı geri kazanmanın, insanlığa ister inanmış ister inanmamış olsun yapmak istediğini yapabilmesi için ihtiyaç duyduğu güvenliği ve özgürlüğü verebilmenin tek yolu var.

Nasıl ki bir cihaz arızalanırsa, tamirciye götürürüz. Ustası bakar ve düzeltemeyeceğini görünce derki ki: Bu cihazı sadece üreticisi (fabrikası) tamir edebilir.

Bizde yaşamı yok ediyoruz, hiçbirimiz düzeltemeyiz. Üreticiden bizim bozduklarımızı bize düzelttirmesini istemek zorundayız. İkinci Nuh (= Nuh) = kurtuluş olmayacak, ya hayat onarılacak ya da batacak.

 

“Sadece gelecek nesiller için yaşamayı sürdürmek ya da yaşamı korumak istediğimiz için değil, insan olarak yaşamın sahibi ve mimari olan Yüce Allah'ın bize verdiği yaşamı verdiği gibi korumak zorundayız”.

Bunu ancak- davranışımızı veya çalışmalarımızı, bize verdiği eğitim değerlerle yapabiliriz.

Bu eğitim ve öğretinin adı- İslam = Her-şeyi-yolu-yordamına-koyan, yaşamın eğitimsel değerleri = yaşamın gerektiği gibi kullanılması için- talimatlardır. Dolayısıyla İslam, parti anlamında, siyasi bir sistem veya Din anlamında Din olamaz. İslam, yaşamın sürdürülebilmesi için bize nasıl çalışacağımızı ve tüketeceğimizi öğreten hayat nizamidir. Şimdi bunun doğru olup olmadığını göreceğiz.

 

Önce kısaca İslam kelimesi:

 

İslam, Kur-an dilinde = Yolu-yordamına-sokmak. Kur-anın genel öğretişinden yola çıkarak = Her-şeyi-yolu-yordamına-sokmak, dünyadaki tüm yaşamı Cennete yönlendirmek anlamına gelir. Başka bir deyişle: dünyamızdaki yaşamı, cennetin tanınabileceği bir düzene sokar.

Eğer bir kimse İslam kelimesini bir <Selam> olarak söylerse, bunun anlamı = her şeyin yolu yordamında olsun- anlamına gelir.

Dolayısıyla İslam bir din, parti ya da mezhep değildir, ama İslam yaşamın rehberidir. Tıpkı bir çamaşır makinesinin, kesintisiz kullanım için talimatlara sahip olması gibi, İslam da yaşam için bir rehberdir, bundan başka hayatı yönetemezseniz, dünyanın sonuna bile yol açabilecek aksaklıklar olabilir.

 

Din kelimesi:

 

Din, Kur-anda <Din> olarak gelir ve Kur-an dilinde ki anlamı: Dizi-derlemek anlamına gelir, dünyevi yaşamı, Cennete göre dizi-derlemek, günlük yaşamı vatandaşın yararına göre “dizi-derlemek”, vatandaş, günlük yaşamını yasalara göre “dizi-derler” de denebilir. Memleketi ve günlük yaşamı vatandaşın yararına “dizi-derlemek”.

Din olarak anlaşılması istenince de: Dizi-derleştiren. Buda şu demek olur: bu Dizi-derleştirenin kendi eğitim değerleri var, kedisi Yasa düzenidir, vatandaşın günlük yaşamını, yasalara göre düzenleyen. Bu nedenle kişi Din hakkında konuştuğunda, kişi şu soruyu sorar: hangi eğitim değerleri = kimin dinine veya sistemine göre.

 

Kur-an kelimesi için kısaca:

 

İslam dininin son kutsal kitabı, Kur-andır. Kur-anın Kur-an dilinde ki anlamı: Düze-koyanlar, kitap olarak: düze-konanlar, içerilik itibari ile: Düze-koyanlar = memleketin işlerini düzene-koyanlar, Dünya işlerini Cennet biçimine koyanlar. buna anayasa veya eğitim değerleri de denebilir. Fakat kelimenin tam anlamıyla Kur-an= Düze-koyan veya düzene-koyan, nelerin düzenleneceğini veya düzenlenmiş olacağı anlamına gelir.

Dinin kitabi = Dizi-derleyişin düze-koyanları, ne ile her şey yolu yordamına konur. Lider- Yaratıcı Yüce Allah’tır.

 

Şimdi kısaca <Allah> kelimesi:

 

<Allah> kelimesinin kökü, = <Leheye> dır, eyleminde <İlah> kelimesidir. <İlah> kelimesi = Yönetici anlamına gelir. <Allah> kelimesi zamansızlıktaki çoğunluktur. Böylece, "Allah" kelimesi = Her-şeyin-sonsuz-yöneticisi anlamındadır, bu dünyada olduğu gibi ahirette de herkesin sonsuz yöneticisidir.

Bu konuda bir ayet:

28/70 اَعُذُ باِللهِ مِنْ الشَيْطاَنِرَّجيِمْ - وَهُوَ اللَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ لَهُ الْحَمْدُ فِي الْأُولَى وَالْآخِرَةِ وَلَهُ الْحُكْمُ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ


[Ve “O” Allah, “O” tek Yönetici olandır, {çeki-yönlendirilende} ve {uğruna-biçilende} – belirlemek – O’na aittir, ve {oluş-bildirmek} O’na aittir, ve O’na {geri-geleceksiniz}]

<Yaratıcı Yüce Allah = Sonsuza dek genel yönetim başkanı olan “O” tek yöneticidir. “Belirlemek” hem bu Dünya da ve hem ahrette O’na aittir ve oluş-bildirmek de O’na aittir ve O’na geri geleceksiniz> “ve O’na geri geleceksiniz” = O’nun yönetimine geri geleceksiniz.

 

Yaratıcı Yüce Allah dışında hiçbir lider yoktur = Herkesin-sonsuz-yöneticisi.

 

Gördüğümüz gibi, dört kelimenin hepsi İslam, Din, Kur-an ve Allah isimler değil, eylem kelimelerdir.

 

Bu nedenle, eğer İslam bir Din olarak adlandırılırsa, o zaman Müslümanların bir dini olarak değil, baş dedemiz Adem a.s. dan dünyanın sonuna kadar bütün insanların dini olarak. İslam dini, yaşamayı çağdaş bir biçimde biçimlendirmek için, Yaratıcımız Yüce Allah'ın atadığı peygamberler tarafından genişletilmiş, öğretilmiş ve uygulanmıştır. Ve son olarak verilen Eğitim kitabı Kur-andır. Ondan sonra başka bir Eğitim kitabı verilmeyecek. Böylece İslam = tüm insanlığın eğitim ve öğreti Dini.

Kur-an dört guruba seslenir: 1. Peygamber Muhammed a.s. 2. İnananlara 3. insanlara ve 4. Kur-an okuyucularına. En çok okuyuculara hitap edilir, sonra insanlar, tıpkı: siz insanlar, bunu görmüyor-musunuz, ya da insanlar böyle anlar, ya da insanlar için daha iyi, vs. Kur-an bütün insanlara hitap eder, ister inanan olsun ister inanmaz olsun.

Bu nedenle Kur-an, hayatın öğretisidir. Tüm insanlara 1. nasıl hayatı inşa edeceklerini öğretir 2. neden insanlar bizim dünyamızda yerleştirildi 3. hayatı nasıl kullanacakları ve 4. Cenneti nasıl kazanılacak.

 

Birincisi, neden biz insanlar dünyamıza yerleştirildik?

 

Yaşamın sahibi ve mimarı olan yaratıcımız Yüce Allah ilk insanları: büyük dedemiz sevgili Âdem ve büyükannemiz Havva’yı Cennete yarattı. Çünkü-

1. Böylece mükemmel hayatı tanımak ve

2. Cennette güvenli bir şekilde büyür ve yaşamaya alışır. Çünkü Cennette zarar verecek hiçbir şey yok.

Kaç yıl cennette kaldılar, Kur-anda bulamıyorum, ancak uzun yıllar kaldılar. Uzun yıllara rağmen, mükemmel yaşamı anlayamadılar çünkü mükemmel yaşamın tersini görmemiş ve deneyimlememişlerdi.

Bir ayet:

51/49 اَعُذُ باِللهِ مِنْ الشَيْطاَنِرَّجيِمْ - وَمِنْ كُلِّ شَيْءٍ خَلَقْنَا زَوْجَيْنِ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ


Kelimesi kelimesine tercüme:

[Ve biz tüm gerekli-görülenleri çift ürettik, öylece onları anabilesiniz]. Eğer geceyi yaratmasaydım, gönün anamaz ve üzerinde konuşamazdınız. Her şey çiftler halinde yaratıldı, bu sayede onları adlandırabilir ve dilimizi oluşturabiliriz.

Böylece yaşamak alanları veya nerde kalınacak yerleri çiftler halinde yarattı = yaşamak tarzı sorunsuz mükemmel olan cenneti, diğer yandan da hemen her şeyi sorunlu ve çile dolu olan dünyasal yaşamımız. Daha iyi ifade etmek için: Cennet, kosinüs eğrisini temsil eder ve dünyasal yaşamımız sinüs eğrisi = bir çift hayat.

Sorunsuz mükemmel yaşam olan Cenneti anlayabilmemiz için, dünyamıza yerleştirdi- sinüs yaşamı çilesiyle yaşayarak hissetmek, bu şekilde bu çileli eylemlerle kendi elimizle sorunsuz mükemmel Cennet yaşamını elde ederek mükemmel yaşamı anlar ve bundan tam olarak zevk almayı öğreniriz. Kendiniz kazanırsanız, neye sahip olduğunuzu ve daha eğlenceli ve keyif alabileceğinizi bilir sonunda performansımızdan memnun olup olmadığımızı görür artık şikâyet edemez oluruz.

Çünkü yaşamın sahibi ve mimarı olan Yüce Allah, tüm insanları yalnızca Cennete şu şartla yaratmıştır: Cenneti hak etmeliyiz = kendi elimiz ile kazanmalıyız. Böylece yaratıcımız Yüce Allah rekabeti ve gerginliği arttırdı.

 

Şimdi, Cennet için neyin gerekli olduğunu bilemediğimiz için, kutsal ders kitabımız olan Kur-anı Cennete göre eğitilmemiz için esas alıp yaşamımızı ona göre biçimlendireceğiz veya yaşamlarımızı Kur-ana göre ayarlamalıyız.

Yani, gelecekteki yaşamımıza kendimiz hizmet etmeliyiz. İşte bu yüzden dünyamıza yerleştirildik.

İşte kaplayıcı birkaç ayetler:

67/2 اَعُذُ باِللهِ مِنْ الشَيْطاَنِرَّجيِمْ - الَّذِي خَلَقَ الْمَوْتَ وَالْحَيَاةَ لِيَبْلُوَكُمْ أَيُّكُمْ أَحْسَنُ عَمَلًا وَهُوَ الْعَزِيزُ الْغَفُورُ


Kelimesi kelimesine tercüme:

[Yaşamı ve ölümü üretmek durumunda olan hanginizin özgün çalışmasıyla {tutumunuzu-belirginleştirecek}, ve Odur özgürleştirmeyi etkinleştiricidir]. İki kelimeden oluşan "tutumu-belirginleştirmek" kelimesi = ne isteyeceksiniz veya ne olacağınızı, öbür dünyada nasıl bir hayat yaşamak istersiniz. Memnun olacağınız şeyle, tavrınızı netleştirecek = olay ve gelişmeler karşısında, ne yapacağımızı göstermek.

Gelenek dilinde: <Yaşamı ve ölümü yaratan hanginizin özgün çalışmasıyla kişisel tutumu, kendi eliniz ile açıklığa kavuşturur. Yaratıcı Yüce Allah, özgürleştirmeyi etkinleştiricidir> özgürce yaşamayı, gerçekleştirendir.

Başka bir ayet:

21/35 اَعُذُ باِللهِ مِنْ الشَيْطاَنِرَّجيِمْ - كُلُّ نَفْسٍ ذَائِقَةُ الْمَوْتِ وَنَبْلُوكُمْ بِالشَّرِّ وَالْخَيْرِ فِتْنَةً وَإِلَيْنَا تُرْجَعُونَ


Kelimesi kelimesine tercüme:

[Herkes ölümün {izini-alacak}, kendilikli {karşıt-koymak} ve {uğruna-biçmek} ile {tutumunuzu-kesinleştirecek}. Bize {geri-döneceksiniz}] bağımsız olarak iyi ve kötü ile tavrınızı netleştirecek.

Gelenek dilinde Ayet: <Herkes ölümü tadacak, bağımsız olarak Cennet-uğruna-biçmek ve karşıt-koymak ile tutumunuzu netleştirecek. Bize geri döneceksiniz> isteyerek kim Cenneti kazanacak ve kim karşı çıkar.

Sonuncusu olarak:

7/168 اَعُذُ باِللهِ مِنْ الشَيْطاَنِرَّجيِمْ - وَقَطَّعْنَاهُمْ فِي الْأَرْضِ أُمَمًا مِنْهُمْ الصَّالِحُونَ وَمِنْهُمْ دُونَ ذَلِكَ وَبَلَوْنَاهُمْ بِالْحَسَنَاتِ وَالسَّيِّئَاتِ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ


Kelimesi kelimesine tercüme: [Biz onları Dünyanın içeriliğinde katılımlara sıyırdık, kim onlar dan {öngörülene-uyacak} ve kim onlar dan öylece {dizi-derlenecek}, ve {güdüsel-davranış} ve özgünlükler ile {tutumlarını-kesinleştirecek}, olur-ki {geri-dönerler}].

Gelenek dilinde: <Biz, dünyada yaşayan insanları, milletlere ayırdık ki – kim onlardan öngörülene = Kur-ana uyacak ve kim onlardan iç eğilimlerine göre davranacak, ve böylelikle tutumlarını-kesinleştireceğiz. Olur ki gerçeğe dönerler>.

İnsanların tutumlarını netleştirmek için kimin Kur-an değerlerine göre davranacağını ve kimin kendilikli davranacak olduklarını göstererek böylece tutumlarını-kesinleştireceğiz = böylece ahirette nasıl bir yaşam istediklerini kendi emekleri ile kendileri gösterecekler.

 

Bu üç Ayette görüldüğü gibi: Yaratıcımız Yüce Allah bizi bu dünyaya yerleştirdi, böylece davranışlarımızla ahrette nasıl bir donanımlı yaşam istediğimizi davranışlarımızla gösterelim. Hiç kimse ahrette şikâyet edememesi için herkes her yaptığını özgürce ve isteyerek kendi elleri ile yapacak.

 

Yaratıcımız Yüce Allah bize Kur-anda, bu dünyada ne yaparsak ahrette onları yaşayacağımızı öğretiyor, ahirete ancak bu dünyada yaptığımız şeyleri alacak ve yaşayacak isek, o zaman ne yapmak istiyorsak onu yapabilmek için tam özgürlüğe sahip olmamız gerekir.

Bunun için Kur-andan birkaç Ayet:

29/55 اَعُذُ باِللهِ مِنْ الشَيْطاَنِرَّجيِمْ - يَوْمَ يَغْشَاهُمْ الْعَذَابُ مِنْ فَوْقِهِمْ وَمِنْ تَحْتِ أَرْجُلِهِمْ وَيَقُولُ ذُوقُوا مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ


Kelimesi kelimesine çeviri:

[{Üste-itişler} onları üzerlerin den ve ayak-düzeylerin den {çekili-toplayacakları} dönem denecek ki: ne yapmış olduklarınızın {izini-alın}].

Gelenek dilinde: <üste-itişler üst-kesimlerinden ve ayakları düzeyinde onları sardığı zaman onlara denecek ki: dünyada ne yaptın ise- şimdi onları yaşa>.

 

Bu noktada belirtmek gerekir: her şeyin sahibi ve yaratıcısı olan Yüce Allah hiç kimseye hiçbir şekilde ceza vermez, ceza vermek Onun koyduğu düzende yoktur, yaşamın ve beynin mimarıdır, buna gerek görmez.

Ancak yaratıcımız Yüce Allah kural koydu: yeryüzünde ne yaparsanız, ahrette karşılığını alacaksınız, iyi veya kötü. İyi olan: yaratıcımız Yüce Allah'ın emrettiği şeydir ve kötü olan şey, bunun ötesinde yapılan ve Cehennemde = zorunlu-eğitim karargâhında yeniden Cennete göre eğitilecek olan şeylerdir. Çünkü İnsanlar Cennet için yaratıldı, herkes oraya gitmek için eğitilmek zorundadır.

Herkes bu dünyada hak ettiği şeyi ahrette alacak, bunun cezayla hiçbir ilişkisi yok.

Başka bir ayet:

7/43 اَعُذُ باِللهِ مِنْ الشَيْطاَنِرَّجيِمْ - وَنُودُوا أَنْ تِلْكُمْ الْجَنَّةُ أُورِثْتُمُوهَا بِمَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ


Kelimesi kelimesine çeviri: [Ve seslenilecek: bu-denli sizin Cennet diye, ne yaptıklarınız ile {sürdürmeye-alın} onları]. Gelenek dilinde: <Ve Cennete girenlere seslenilecek: işte burası Cennet, dünyada yapmış olduklarınız ile yaşamınızı sürdürmeye-alın>

Son Ayet:

6/159 اَعُذُ باِللهِ مِنْ الشَيْطاَنِرَّجيِمْ - إِنَّ الَّذِينَ فَرَّقُوا دِينَهُمْ وَكَانُوا شِيَعًا لَسْتَ مِنْهُمْ فِي شَيْءٍ إِنَّمَا أَمْرُهُمْ إِلَى اللَّهِ ثُمَّ يُنَبِّئُهُمْ بِمَا كَانُوا يَفْعَلُونَ


Kelimesi kelimesine çeviri:

[{Dizi-derleyişlerini} bölümleşmeye almak durumunda-bulunur ve Örgüt olurlar, sen onlar dan {gerekli-görülenlerin} içeriliğinde var-değilsin. Onların öylesi ne {işe-kalkıştıkları} Allah’a dır. Bitişinde ne yapmış oldukları onlara {çekip-çevreştirilecek}].

Bu ayet, Kur-an okuyucusuna yöneliktir.

Dinlerini bölümleşip = paylaşıp ve Örgüt haline gelenler = tarikatlar, cemaatler, vb. senin onlar ile İslam konusunda hiçbir ilişkin yoktur. Onların ne yaptıklarının hesabi, Yaratıcı Yüce Allah’a-dır.

Son cümle: Bitişinde dünyada ne yapmış oldukları onlara mal ve mülk olarak yapılacak>.

 

Bu üç Ayette görüldüğü üzere: Bu dünyada yaptıklarımız bizim için ahirette hammadde ve yapı malzemesi olarak kullanılacak, bu nedenle Ahiretteki yaşamımız bugünkü çalışmamıza bağlıdır. Bu nedenle öbür dünyadaki hesap gününden sonra bize şöyle söylenecek: Şimdi dünya üzerinde yaptıklarınızı yaşayın. Böylece hiç kimse kendi durumundan asla şikâyetçi olamayacak.

Her şeyin sahibi Yüce Allah bizi bu dünyaya yerleştirdi ve bize buyurdu: tüm gücünüz ve becerileriniz ile serbest = hür ve isteyerek Cennetinizi kendi eliniz ile kazanın. Ben tüm insanları Cennet için yarattım, bir şart ile: Cennetinizi kendiniz kazanacaksınız. Bunun için de sizi dünyaya yerleştirdim.

Kendisini Kur-an değerleriyle yetiştirenler Cennet malzemelerini hazırladılar, doğrudan Cennete giderler. Kendi başlarına davrananların hiçbir Cennet malzemesi olmadığı için Cennete gidemezler. Fakat bütün insanlar mutlak eninde sonunda Cennete gidecek.

Bu nedenle, gönüllü olarak kendilerini Cennete göre eğitmeyenler ahirette zorunlu-eğitim-karargâhına = Cehenneme gidecek ve orada zorunlu olarak Cennete göre eğitilecekler. Oranın yaşama koşulları çok ağır. Orada Su bulunmuyor, herkes Ham madde ile geçindirilecek, uyku yok ölüm yok, Milyarca seneler orda eğitilecekler.

 

Bu konuda bir ayet:

2/38 اَعُذُ باِللهِ مِنْ الشَيْطاَنِرَّجيِمْ - قُلْنَا اهْبِطُوا مِنْهَا جَمِيعًا فَإِمَّا يَأْتِيَنَّكُمْ مِنِّي هُدًى فَمَنْ تَبِعَ هُدَايَ فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ


Kelimesi kelimesine çeviri: [Biz kısmı-bildirdik: ora-dan hepiniz {çekip-gidin}, öylece her-seferinde Ben-den size {çeki-derlemek} aktarılır öylece kim {çeki-derlememi} peşlerse, onlara yönelik {çekip-gerilmek yok ve onlar tedirgin de olmayacaklar].

Gelenek dilinde: <Biz dedik ki: hepiniz Cennetten çıkıp yeryüzüne yerleşin, Ben-den size çeki-derlemek kitabı aktarılır de kim ona uyarsa, onlara korku yok ve tedirgin de olmayacaklar>, onlar için bir sıkıntı olmayacak.

Aşağıdaki ayet:

2/39 اَعُذُ باِللهِ مِنْ الشَيْطاَنِرَّجيِمْ - وَالَّذِينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِآيَاتِنَا أُوْلَئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ


Kelimesi kelimesine çeviri: [Ve karalamak durumunda-bulunup Ayetlerimiz ile yalanlarlarsa, onlar {açılı-genişleyene} {beraber-alınanlardır}, onlar oranın içeriliğine kalıcıdırlar].

Gelenek dilinde: <karalamak durumunda-bulunup Ayetlerimiz ile yalancılık yaparlarsa = ters davranırlar ise, onlar Cehennemin yerlileri olacak, orada kalacaklar>.

 

Tüm insanlar Cennete hazırlık yapmalı. Yollar, Cennet ve Cehennem (= zorunlu-eğitim karargâhı) tanımlanmıştır, üçüncü bir yol yoktur ve kaçış ya da nihai veya da yok olmak söz konusu değildir. Yüce Allah'ın yarattığı şey, sonsuza dek O'nu takip edecek, kişi ister veya istemez, hiçbir şey değişmeyecek.

Bunlar, sonsuzluğu temsil eden Yüce Allah'ın yaşam süreçleridir. Onun yönetiminde özgürlük önce gelir. Yüce Allah, inşa ettiği her şey işini tamamen özgürce yapacak.

Örnek olarak bir ayet:

Bu örnekte, öncelikle bedensel eğilimleri, Cennetin beklentilerine göre özgürce ve isteyerek eğitmesi gösteriliyor. Bu görevi dört guruba önerdi: 1. Göklere, 2. Yerlere, 3. Dağlara ve 4. İnsana. Kim bu görevi = iç-eğilimleri Cennetin beklentilerine göre eğitecek.

Şimdi Ayet:

33/72 اَعُذُ باِللهِ مِنْ الشَيْطاَنِرَّجيِمْ - إِنَّا عَرَضْنَا الْأَمَانَةَ عَلَى السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَالْجِبَالِ فَأَبَيْنَ أَنْ يَحْمِلْنَهَا وَأَشْفَقْنَ مِنْهَا وَحَمَلَهَا الْإِنْسَانُ إِنَّهُ كَانَ ظَلُومًا جَهُولًا


Kelimesi kelimesine çeviri: [Biz “güvence-alınacağı” göklere, yerlere ve dağlara {ilk-öne-aldık}, onu taşımakta {ön-güderler} diye ondan {çıka-geçtiler} ve onu İnsan taşımaya-aldı. O, toyca {önü-tıkayıcı} oldu].

 

Güvence-almak = iç-eğilimleri, Yaratıcı Yüce Allah'ın emrine göre eğitmek. Bunu ayrıca dünyevi yaşamı Cennetin beklentilerine göre güvence altına almak olarak anlayabiliriz.

Gelenek dilinde: <Emaneti - göklere, yerlere ve dağlara öne-tuttuk, günah işlerler gerekçesiyle - geri çekildiler. Onu İnsan yüklenmeye aldı = vücut olarak taşımaya aldı>.

 

Yaratıcımız Yüce Allah, dört gruba bedensel iç-eğilimleri tamamen özgürce gönüllü olarak güvence altına almayı = günah işlemeden güvence altında almayı teklif etti. Gökler, yeryüzü ve dağlar günah işlerler korkusuyla geri çekildiler, sadece biz insanlar cesur davranarak onu üstlendik, bunu da gönülle olarak yapacağımıza söz verdik.

Mimarımız Yüce Allah, yarattıklarına hiçbir zaman sopa göstermedi, hepsini işlerini özgürce ve isteyerek yapacak şekilde yarattı ve sevgi ile güdüyor, öylece herkes kendiliğinden anlayarak işlerini yürütüyor, sonuçta yaşam kendilikleşti = otomatikleşti, çünkü hepsi çalışmalarını gönüllü yapıyor, böylece hayat otomatikleştirildi.

Eğer birileri oluşturulan otomatik yaşama çapraz durmaya kalkışır ve isteyerek Yaratıcımız Yüce Allah’ın verdiği talimata göre çalışmaz ise, o zaman otomatikleştirilen yaşam, aksatılır, ondan öyle o kimseler öylece incitmeye başlar. Bundan dolayıdır ki bu tür kimselerin yaratıcımızın koyduğu düzene göre ebediyet içerisinde yaşamayı öğrenmek için Cehenneme = zorunlu-eğitim-karargâhına gitmek zorunda kalacaklar.

Bundan dolayı mimarımız Yüce Allah bizi ebediyet içerisinde sürecek olan kendileştirilmiş = otomatikleştirilmiş yaşamın kurallarına göre çalışmalarımızı gönüllü ve tamamen özgürce yapmak üzere işe-koştu.

İlerde birkaç Ayette gördüğümüz üzere biz insanlar bu dünyaya- ahrette nasıl bir yaşam istediğimizi açıklığa kavuşturmak için yerleştirildik. Gelecek yaşamda kendi yaşamımız için sahip olmak istediklerimizi netleştirmek.

 

Bu dünyada "Tutumumuzu netleştirmek için = ne yapmak istiyorsak onu yapmak için iki şart gereklidir: 1. Güvenlik ve 2. Özgürlük."

 

Mimar ve rehberimiz Yüce Allah'ın yarattığı her şeyi gönüllü olarak çalışabilir boyutta ayarladığını da birkaç ayette gördük. Ve bizden ne istediğimizi gönüllü olarak ve tamamen özgürce yapmamızı istiyor. Çünkü bir sonraki hayatımız mevcut hayata bağlı ve bu da tam bir özgürlük gerektiriyor.

Bütünün daha iyi anlaşılması için bir örnek:

Dünyamızda var olan bütün dinler ve sistemler kendi kanunlarını geliştirmiştir. Her Din, her sistem veya her devlet, yasalarının, çalışanlarının veya halklarının güvenliğini ve özgürlüğünü garanti ettiğini iddia eder. Yasaları iktidardaki sandalyelere oturanları hazırlar. Vatandaşları yasaları ile yaşamaya zorluyorlar ve vatandaşların yasalarını kabul etmelerini sağlıyor ve ardından buna özgürlük deniyor.

Farklı dinler ve sistemler bu şekilde geliştirilir ve korunur. Kendi vatandaşlarına başka hiçbir yasaya uymaya izin vermezler, böylece vatandaşları onlara dayatılan baskı yasalarına uymak zorunda kalırlar.

Bu noktada şu soru ortaya çıkıyor: İslam'da da durum aynı değil mi? İslam da vatandaşlarını kendi kurallarıyla yaşamaya zorlar. Ancak bu soru doğru değil, çünkü İslam vatandaşı yasalarına göre yaşamaya zorlarsa, ahirette bundan sonra sorumlu tutmaz, çünkü yalnızca vatandaş = insanlar işlerini özgürce yaparlarsa, sonunda sorumluluk gerekecek.

Ancak, eğer insanların özgürlükleri gasp edilir ise, bu dünyada özgürlükleri gasp edildi diye sonraki yaşamda ne özür ne de ne de sorumluluktan kaçabilirler. Dolayısıyla

İslam'da özgürlük- temel bir zorunluluktur.

 

Kur-an, siyasi sistem ve dinler için yasalar yapan ve daha sonra vatandaşları kendi yasalarına göre yaşamaya zorlayan kimseleri "çığırından-çıkaranlar” ve “önü-tıkayanlar” olarak tanımlar.

Çığırından-çıkartmak = Biçimi bozmak, yaratıcımız Yüce Allah’ın yarattıklarını taşırmak, başka bir duruma sokmak.

Önü-tıkayanlar = insanların serbestçe hareket etmelerini önler, milletin ve memleketlerin kalkınmasını engeller. Başka çeşit düşünce ve görüşlere izin vermezler = engelleyiciler.

 

Temelde yaratıcımız ve yetiştiricimiz olan Yüce Allah bize iki seçenek yol verdi ki insanlar özgürce hangi yolu seçip o doğrultuda çalışacağını seçebilsin. Bir Ayet:

76/3 اَعُذُ باِللهِ مِنْ الشَيْطاَنِرَّجيِمْ - إِنَّا هَدَيْنَاهُ السَّبِيلَ إِمَّا شَاكِرًا وَإِمَّا كَفُورًا


Kelimesi kelimesine çeviri: [Biz onu iki {ergi-süreçli} {çeki-derledik}: ya {elverişli-olur} veya da karalar].

Bir ergi-süreci Cennete ve ikinci ergi-süreci Cehenneme çıkar. Kişi ya Cenneti kazanır veya da karalar ve kendi başına hareket eder ve kendini Cennet için yetiştirmek üzere zorunlu eğitim-karargâhına geçer.

Öyleyse, şimdi insan ne yapmak istediğine özgürce karar vermeli, bundan sonra da bu dünyada yaptıklarını öbür dünyada alsın. Yaratıcımız Yüce Allah kimseye yumruk göstermez, fakat sadece akla ve anlayışa hitap eder ve o zaman insan da ne yapmak istediğine ikna yoluyla karar verir. Bunun için de Güven ve Özgürlük gerekir

 

Şimdi Güvenin ve özgürlüğün nasıl sağlanacağını öğreniyoruz.

 

Hayatın sahibi Yüce Allah yaşamın sahibi, her şeyin mimarı olduğu kadar, dünyada ve ahirette sonsuza dek her şeyin lideri ve yöneticisidir. Bu nedenle Onun yasaları yalnızca bir grup, sınıf veya insanlara ait değildir, zaman içindeki tüm insanlığa hitap eder. Yaşamın sorunsuz ilerlemesi için, O'nun emirlerine itaat etmemiz- zorunludur.

Daha sonra göreceğiz ki, Yaratıcı Yüce Allah'ın emirleri, onun varlığının kanıtlarıdır, Yüce Allah'ın doğru olduğunu ve bu gerçekten yola çıkarak davranmalıyız.

Biz insanlar için ilk emir, Ayet:

5/32 اَعُذُ باِللهِ مِنْ الشَيْطاَنِرَّجيِمْ - مِنْ أَجْلِ ذَلِكَ كَتَبْنَا عَلَى بَنِي إِسْرَائِيلَ أَنَّهُ مَنْ قَتَلَ نَفْسًا بِغَيْرِ نَفْسٍ أَوْ فَسَادٍ فِي الْأَرْضِ فَكَأَنَّمَا قَتَلَ النَّاسَ جَمِيعًا


Kelimesi kelimesine çeviri: [{Arık-saf}-dan İsrail oğullarına yönelik böylece yazdık: kim kişiyi püskürtmek ile kişiyi {beri-vurursa} veya yeryüzünün içeriliğinde {dengeleri-bozarsa}, elbette o öylece tüm insanları {beri-vuran} gibi olur…].

<Ta baştan buyana İsrail oğullarına yönelikte yazdık: kim bir kişiyi yaşamdan püskürtmek ile = dünyadan çıkarmak gayesi ile beri-vurursa (= öldürürse), veya yeryüzünde Yaratıcı Yüce Allah’ın koyduğu düzeni bozarsa, elbette o öylece tüm insanları öldüren gibi olur>.

"Beri-vurmak" = rakibi veya karşı-koyanı kendi tarafına kazanmak veya birini görüşünden ve gidişatından alıkoyup kendine ait kazanmak, beri etmiş olmak.

 “Püskürtmek” = duruşundan bir şey dışarı almak veya şişeden sıvının dışarıya fışkırtılması, birisini hayattan çıkarmak = vücudundan püskürtmek, çıkarmak.

Ayet gelenek dilinde: <Önceki kitaplarda yazdığımız gibi, İsrail oğullarına (Tevrat’ta) da yazdık; bir kişiyi yaşamından etmek için - öldüren - ya da dünyadaki yaşam dengelerini bozmak, bütün insanları öldürmüş gibidir>. Bir insan öldürmek = bütün insanları öldürmek -demektir.

 

İnsan öldürmek konusundaki bu kesin yasak, önceki kitaplarda yazılıdır, öylece Tevrat’ta, İncil’de ve son olarak Kur-anda yazılıdır. Kur-ana göre, bu mutlak yasaklamada, İnsan öldürmek için herhangi bir neden yoktur, her yerde ve her zamanda tüm dünyada- yoktur, ister Din ve ister Tanrı için olsun İnsan öldürmek kesinlikle yasaktır.

Ve böyle bir şey yapan kişi, bütün insanların katili olarak cezalandırılır, dünyada en büyük ceza budur. İnsan öldürmekten daha büyük bir ceza yoktur, her zaman bu şekilde olmuştur ve her zaman bu şekilde kalacaktır, bir insan öldürmek = tüm insanları öldürmek.

İnsan öldürmek için hiçbir gerekçe yoktur.

 

Endüstriyel ürünler veya trenler, uçaklar, arabalar, vb. de İnsan öldüremez. Özellikle arabalar, Araba olarak bile adlandırılmaz, onların her-biri birer ölüm teknesi, gün-be-gün yüksek sayıda İnsan öldüren ve kat-kat daha fazla İnsanları sakat bırakan ölüm teknesi. İslam, İnsan öldüren ve sakatlıklara neden olan hiçbir sanayi ürünü, piyasaya sokmaz.

 

Kaza, kaçınılmaz olandır.

 

Çünkü daha önce mimar ve rehberimizin Yüce Allah'ın bizi bu dünyaya yerleştirip buradan gelecekteki yaşamımızı = ahiretteki yaşam için istediklerimizi belirleyeceğimizi bildiren bazı ayetler gördük. Ahrette ne istediğimizi bu dünyada kazanabilmemiz için önce yaşamamız gerekir, eğer biri öldürülürse, her şey boş kalır, onun boş kalan davranışlarını, kim karşılayabilir? Yoksa boş kalan işler için ahrette Zorunlu-eğitim-karargâhına gidip orada zorunlu eğitilecek. Ahiretteki yaşam 100 yıl sürmeyecek, ebedi Yaşam sürecek, işte bu yüzden bu yüksek ceza.

Bir insan öldüren = bütün insanları öldürür ve bu, insan hayatının ne kadar önemli olduğunun değer eşitliğidir. İkincisi, ahret için = ebedi yaşam için yapmak istediğimizi yapabilmek için özgür olmamız gerekir.

Başka bir deyişle, hiç kimsenin başkalarına dikte etmek, onları herhangi bir şekilde baskı altına almak veya baştan çıkarmak veya polis tarafından zorlamak, böylece kişinin özgürlüğünü engellemek hakkı yoktur. Ve her İnsan diğer insanlara özgür davranmalarını sağlamak zorundadır. Sadece aydınlatmaya = bilgilendirmeye izin verilir. Yazarlar da okuyucularına görüşlerini veya fikirlerini dikte edemez ya da onlar tarafından yaşamalarını isteyemez.

 

Devletin rolü de, ülkedeki güvenlik ve özgürlüğü korumak ve sağlamaktır. Böylece vatandaşlar işlerini nasıl yapmak isterler ise, gerekli gördükleri şekilde yapsınlar. Bunu da yaparken diğerlerinin Güven ve özgürlüğünü engellemeden.

Bu nedenle, hiç kimse hapishanede suiistimal nedeniyle kilitlenemez. İslam'da hapis olayı yasaktır, çünkü tutukluluk veya hapis cezası, İnsan özgürlüğünü sınırlandırır = engeller.

Bir şeyden suçlu olanlar, yönetim, yargıç tarafından derhal yerinde cezalandırılır ve ardından bu kişi, hayatına devam eder. Bu tür kimseler ailesine bakmak zorunda, pişmanlığını göstermek, her şeyi telafi etmek istiyor. Hiç kimse onu zorlayamaz, herhangi bir engel koyamaz ve de kilitleyemez.

Örnek olarak iki Ayet:

5/38 اَعُذُ باِللهِ مِنْ الشَيْطاَنِرَّجيِمْ - وَالسَّارِقُ وَالسَّارِقَةُ فَاقْطَعُوا أَيْدِيَهُمَا جَزَاءً بِمَا كَسَبَا نَكَالًا مِنْ اللَّهِ وَاللَّهُ عَزِيزٌ حَكِيمٌ


Kelimesi kelimesine çeviri: [{Araklayı-aşıran} erkek ve {araklayı-aşıran} kadının öylece ellerini sıyırın. Ne ile {Yapakoydularsa} {üstünü-çekin}, Allah dan yıldırış. Ve Allah {oluş-bildirip} etkinleştirendir].

Araklayı-aşırmak = helâlından veya meşru yollardan kazanılan varlıklar, sahibinden izinsiz görünmeden alıp götürmek = çalmak, soymak, hortumlamak. Beyin mimarı Yüce Allah, bütün bu izinsiz eylemleri tek bir kelimenin içinde topladı. Araklayı-aşıranların elini veya ellerini cezalarına uygun “sıyırın” = patates gibi soyun.

Tüm hırsızlık ve hortumlamak olaylarını araklayı-aşırmak kelimesi altında topladı ve sıyırın kelimesi ile de hepsini cezalandırdı. Bu verilecek cezaların hangi boyutta gerçekleştirileceği, hâkimlere bırakıldı, çünkü her hırsızlık aynı çapta değildir. <ne ile yapakoydularsa, üstünü-çekin> = hangi El ile yapıldı ise, o eli soyun.

 

En küçük suç, parmağın üzeri bir iğne ile çizilişten – her iki elin sıyrılmasına kadar gidilir. <Yaratıcı Yüce Allah'tan caydırıcı olarak>, daha sonra kişi serbest bırakılır.

İkinci örnek:

24/2 اَعُذُ باِللهِ مِنْ الشَيْطاَنِرَّجيِمْ - الزَّانِيَةُ وَالزَّانِي فَاجْلِدُوا كُلَّ وَاحِدٍ مِنْهُمَا مِائَةَ جَلْدَةٍ وَلَا تَأْخُذْكُمْ بِهِمَا رَأْفَةٌ فِي دِينِ اللَّهِ إِنْ كُنتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ وَلْيَشْهَدْ عَذَابَهُمَا طَائِفَةٌ مِنْ الْمُؤْمِنِينَ


Kelimesi kelimesine çeviri: [Zina eden kadın ve zina eden erkeği yüz kırbaçla onlar dan her birini kırbaçlayın. Allah ile ve ahret dönemine güvence alıyor iseniz Allah’ın {dizi-derleyişinin} içeriliğinde onlar ile sizi acımak almasın. Ve güvence-alanlar dan bir {dönü-dolaşan} {üste-itişte} {öyle-görsün}] = ve onların kırbaçlanışında güvence-alanlar dan = müminler den bir gurup tanıklık yapsın.

Gelenek dilde: <zina eden kadın ve zina eden erkeğe yüzer kırbaç vurun. İşlerinizi Yaratıcı Yüce Allah’ın emri ile güvence alıyor iseniz, bu cezalandırmak konusunda, sizi acıma duygularınız engellemesin. Ve Müslümanlardan bir gurup da bu ceza uygulamasında şahitlik yapsın>.

Zina yapan her ikisi, haftalık Pazar alanında alışveriş yapanlardan bir gurup ceza uygulamasında, şahitlik yapsın. Öylece insanlar bu zinacıların mutlak cezalandırıldıklarını görmüş olsunlar. Bu kırbaçlamak herhangi bir yaralanmaya yol açmayacak boyutta uygulanır, biraz sıcak bir kalça yeterli, bu caydırıcı bir önlem. Ondan sonra insanlar rahatsız edilmeden hayatlarına devam ederler, tutuklanmazlar.

“Eğer biri tekraren defalarca suç işler ise”, hangi durumda olursa olsun, bu kimse yönetmenlik tarafından aile evine = Ana-baba evinde zincire vurulur, ta-ki onun ailesi onu suç işlemez konuma kadar eğitir ve çevreyi suçlunun iyileştiğine dair ikna eder. Sonra yönetim gelir ve zinciri çıkarır ve kişiyi serbest bırakır. Kişi tekrar sosyal olarak aktiftir. Ailesinde zincirlendiği sürece işsiz kalmaz, yemek pişirebilir, yıkayabilir, ütüleyebilir, durulayabilir, temizleyebilir ve süpürebilir ve en önemlisi ebeveynlerine bakabilir ve İstediği kadar ibadet edebilir, eğer ailesi onu beslerse- evlenebilir. Böylece kendini geliştirip özgür konuma gelir.

İslam, tek olarak bir insanı tanımadığı için herkesin ailesi vardır ve aile tarafından kontrol edilir. Hayatta aileden bağımsız bir insan yoktur. Aile yuvadır ve tabudur.

 

"İslam'da özgürlük önemli ve yasalarca korunuyor. Çünkü mimarımız ve rehberimiz Yüce Allah, insanların ne yapmak istediklerini ve güvenlik ve özgürlük gerektiren şeyleri görmek istiyor. “İşkence de yasaktır, kişinin zihinsel durumunu tahrip eder ve böylece normal hareket tarzını engeller.

 

İslam'da tutuklamak, işkence ve öldürmek kayıtsız şartsız yasaktır!

 

Şimdi tekrar 5/32 Ayeti: İlk cümle öldürmeyi yasaklar, ikinci cümle: [veya yeryüzünün içeriliğinde {dengeleri-bozarsa}, elbette o öylece tüm insanları {beri-vuran} gibi olur] = hayattan edenler gibi olur.

<Yeryüzünün içeriliğinde {dengeleri-bozarsa} = dünyamızdaki yaşamı tahrip etmek, engellemek veya önlemek, değiştirmek, Su veya hava olsun, tüm bitki yaşamı olsun, her türlü canlı türü, yeryüzünün-dengeleri ister gaz veya bomba ile yapılsın veya toprak kirletilip zehirletilsin, veya genetik manipülasyon vs. olsun. Yeryüzünün yaşamak dengelerini bozan her ne olursa olsun, hepsi kesinkes yasaktır, Yaşam ve çeşitlilik mutlak korunacak.

Eğer bazıları yaşamın dengelerini rahat bırakmaz da yaşam biçimini veya kurallarını sarsarsa, karıştırırsa veya denemekle hayatı dengesizleştirirse, öbür dünyada bu kimseler herkesi öldürmekle suçlanacak ve ceza giyecekler. Dolayısıyla, yaşamın dengesi = tüm insanların hayatı anlamına gelir.

 

Buna ait başka bir ayetten bir cümle: 7/56 [وَلَا تُفْسِدُوا فِي الْأَرْضِ بَعْدَ إِصْلَاحِهَا َ] = [ve yeryüzünün içeriliğinde {öngörülen-ayarların} ardından {dengeyi bozmayın}] = her şey yaşamın mimarı olan Yüce Allah’ın koyduğu düzene göre işlerken yaşamın dengelerini bozmayın.

 

Yaşam dengesi sadece Su, Hava ve Toprak kirliliğinden bozulmaz. Denge bozukluğuna genetik müdahale de neden olabilir. Bitki yaşamının kalıtsal taşıyıcıları = tohum-verasetlerini herhangi bir şekilde değiştirilirse, yaşamın dengesi bozularak tahrip olur.

İlk önce bir ayet: 20/81

20/81 اَعُذُ باِللهِ مِنْ الشَيْطاَنِرَّجيِمْ - كُلُوا مِنْ طَيِّبَاتِ مَا رَزَقْنَاكُمْ وَلَا تَطْغَوْا فِيهِ فَيَحِلَّ عَلَيْكُمْ غَضَبِي وَمَنْ يَحْلِلْ عَلَيْهِ غَضَبِي فَقَدْ هَوَى


Kelimesi kelimesine çeviri: [Size ne {geçim-kaynağı} verdik-sek, yaraşanların-dan yiyin ve onun içeriliğini (çığırında-çıkarmayın}, size yönelik {uydurup-derlenen} {sıkıntı-sarılır}, ve kime yönelik {uydurulup-derlenen} {sıkıntı-sarılırsa} öylece o-den güdülür].

Çığırından-çıkartmak = tohum-veraset alanlarını değiştirmek, Sıkıntı-sarmak = tehlike ve iç huzursuzluğa neden olan, stres üreten içsel enerji.

<Size ne geçim-kaynağı verdik ise yarayışlılarından yiyin ve onun içeriliğini çığırından-çıkarmayın = veraset-tohumlarını (=genlerini) değiştirmeyin, değiştirecek boyutta kimyasal maddeler (=hormonlar) ile şişirmeyin. Eğer çığırından-çıkartır ve yerseniz, size yönelik uydurup-derlenen = vücudunuzun dengelerini bozacak sıkıntılar-sarar. Kime yönelik sıkıntı-sarılırsa, öylece o kimse o-den güdülür = vücudunun dengeleri bozulur, kontrolden çıkmış olur>.

 

Eğer "çığırından-çıkarırsanız" = tabii veraset-tohumlarını değiştirir veya başka bir şeyi karıştırır ve bundan sonra onu tüketirseniz, vücudunuzu sıkıntı saran işgücü = vücudunuzun kullanmayacağı işgücü (enerji) üretir. Bu-tür işe yaramayan işgücü, iç-yağlara ve kilo artışlarına neden olup çeşitli sıkıntılar üreterek sinirsel rahatsızlıklar yapacak, çeşitli hastalıklara neden olacaklar, hastalıkları rayından çıkartıp beklenmedik durumlar oluşur. Öylece çığırından-çıkan işgücü, zamanla kalıtımsal taşıyıcılarınızı (genlerinizi) yıpratarak değiştirir ve yavrulanmanızı tehlikeye sokar ve zamanla kısırlaşırsınız = çocuğunuz olmaz olur.

Bu demek olur ki, tüm tohum-verasetleri ister bitkisel ister hayvansal ve insani olsun hepsini yaratıcımız Yüce Allah birbirine zarar veremeyecek nitelikli programladı ve bu kuralı garanti altına aldı. Herhangi bir tohum-veraseti değiştirilirse veya yoldan çıkarılırsa, kimsenin tahmin edemeyeceği şeyler ortaya çıkabilir. Bu nedenle, manipüle edilmiş tüm organizmalar ve gıda ve bitkilerin hemen yakılması gerekir, ama hepsi ve tüm dünyada.

Buda hepsi değil, bir Ayet daha:

2/205 اَعُذُ باِللهِ مِنْ الشَيْطاَنِرَّجيِمْ - وَإِذَا تَوَلَّى سَعَى فِي الْأَرْضِ لِيُفْسِدَ فِيهَا وَيُهْلِكَ الْحَرْثَ وَالنَّسْلَ وَاللَّهُ لَا يُحِبُّ الْفَسَادَ


Kelimesi kelimesine çeviri: [Ve {çeki-yönlendiklerin-de yeryüzünün içeriliğinde {dengeleri-bozmayı} belirginleştirirler ve ekini ve {öne-yollayışı} {güçten-çıkarırlar}. Ve Allah {dengeleri-bozmayı} {içtenlikli-almaz}].

Gelenek dilde: <Ve söz-sahibi olduklarında ekin ve soylarını güçten-çıkartırlar = başka bir duruma sokarlar ve yeryüzünün dengelerini-bozmayı etkin duruma sokarlar. Yaratıcı Yüce Allah dengeleri-bozmayı içtenlikle almaz> = eğer söz sahibi olurlarsa, hayatı yaşamak dengesinden çıkartırlar, tohumun genetiğini değiştirerek hayatı dengesiz kılarlar = her türlü Ekin-türünü ve yavrulamalarını normalinden kaydırırlar, tüm sebze ve hayvan türünü yaratıcımız olan Yüce Allah’ın koyduğu yaşamak kurallarından çıkartırlar.

Değiştirilmiş kalıtsal veya genetiği, gıda ve canlı varlıklar, artık yavru üretemezler ve yenilirlerse, yiyenlerin Tohum-verasetleri bozulur, çünkü genetiği değiştirilmiş (bozulmuş) olan tohum-verasetleri, geleceğe yönelik çoğalmak programları taşımadıkları için onlardan yiyenlerin tohum-verasetini (= genlerini) zamanla bozar veya çözerler. Bu tohum-veraset bozuluşu bir senede olmaz ama zaman içinde mutlak gerçekleşir.

Çünkü bu yapılan manipülasyonlar artık Yaratıcı Yüce Allah'ın garantisi altında değildir. Tüm yaşam yaratıcısının koyduğu kurallar çerçevesinde korunursa yaşam ve tohum-verasetleri garanti altında tutulur.

2/205 Ayeti cümle olarak: <Ve söz-sahibi olduklarında ekin ve soylarını güçten-çıkartırlar = başka bir duruma sokarlar ve yeryüzünün dengelerini-bozmayı etkin duruma sokarlar> hayatı dengesiz hale getirirler. Bu ayetler 1400 yıl önce yazılmıştır.

Yaşam dengesini bozmaya ait olan başka alanlar; hiç kimse milletlerin millet özelliklerini ne de dillerini ve ne de geleneklerini ve alışkanlıklarını değiştiremez, sarsamaz ve nede silemez. Hiçbir yabancı okul ithal edilemez, sadece milletin tüm alışkanlıklarını, geleneklerini ve kazanımlarını öğretecek yerli okullar kurulacak. Tüm Millet ve halklar korunacak. Ailenin korunması da vazgeçilmezdir, korunacak. Bunlar, yaşamın konmuş yerleşik dengeleridir.

Eğer birileri bunları ve tohum-verasetlerini değiştirirse, hayatı dengesiz hale getirdikleri için gelecek yaşamda = ahrette tüm insanların katilleri olarak adaletin önüne sürülecekler, çünkü değişmiş bir tohum-veraseti ile tüm canlıların hayatını tehlikeye sokulmuş olur. Tohum-verasetlerini (genleri) manipüle etmelerine izin veren, vergi ödeyenler ve yiyenler bile sorumlu tutulacak.

Biz insan olarak, hayatı verildiği gibi korumak zorundayız, insani görevimizdir. Yalancılıkla; dünya artık bu kalabalıklar için yeterli değil, yeni yöntemlerle üretmeliyiz demek, tohum-verasetlerini bozmak için neden değildir. Tohum-verasetleri ile uğraşmak ya da bu tür hormonlarla tohum-verasetini kontrolden çıkması için bir neden değildir. Bakıma izin verildi, hatta önerilir, fakat iç saldırılarla değil. Dünya trilyonlarca insanları bakmak için yeterlidir, sadece ona göre korunmalı, bakımı ve yönetilmesi gerekiyor.

Bu ayetler aynı zamanda tüm canlıların emniyet ve özgürlüğünün korunması gerektiğini de açıkça ortaya koymaktadır = bozmak haramdır, korumak farzdır. Her yaşayan insan, mimarı Yüce Allah tarafından kendisine verilen görevleri yerine getirmek hakkına sahiptir. Tohum-veraseti ile uğraşılmaz.

 

Bu noktada, çok ciddi bir durumu belirtmek gerek:

 

Peygamber sevgili Nuh a.s. zamanında tüm yiyecek türleri ve canlıların tohum-verasetleri ile oynanmıştı, bu saldırılar içinde insan da vardı. Tohum-veraseti değiştirilen insan, insan şekli veya yapısı de değişmiş ve Domuz olmuştu. Bu domuzun hala insan olduğu anlamına gelir, ancak değişen bedeni nedeniyle, artık bir insan olarak hareket edemez. Bunun arkasında ama hala insan var.

Bir kanıt, Domuz tohum-verasetleri günümüz insanlarıyla % 90 aynı olduğu ve geri kalan% 10'unun da insanı Domuz haline dönüştüren sünni katışımlardır = El ile değiştirilenlerdir. Bu El ile oluşturulan %10 program, hiçbir canlı-varlığın Tohum-verasetleri ile aynı değil ve bir benzerlikte göstermez. %90 insan tohum-veraseti ile aynı, %10 hiçbir canlı-varlığın tohum-veraseti ile aynı değil ve uyum sağlamaz.

İkinci kanıt, mimarımız Yüce Allah’ın, bu Domuza dönüşen insanlara saygı olsun diye Domuz etini yasakladığıdır. Yalnız bu yasak, açık bir delildir. Çünkü daha lezzetli ete sahip, daha fazla et üreten, korkunç ve tehlikeli hayvanlar vardır, onların hiçbirine ismen yasak konmadı, sadece Domuza konması, Domuzun İnsan olduğunun ikinci kanıtıdır.

Ve son olarak: tohum-veraseti (genetiği) değiştirilmiş canlı-varlıklardan sadece Domuz kurtarmak gemisine alındı, öylece tohum-verasetlerini değiştiren ve değiştirilmesine izin veren, vergi veren ve etinden yiyenlerin bunca uzun yıllar karşılığı cezaları o-den ağır olsun.

Bunca uzun yıllar boyu pek çok insan domuz olarak yaşamak zorunda kaldı, ne kadar daha sürer. Bundan anlaşılıyor ki, neden İnsan öldürmenin veya tohum-verasetini değiştirmenin = tüm insanları öldürmek cezasına denk olduğu anlaşılır.

Yaşamın dengelerini bozmaktan mutlak sakınmalıyız.

 

Yaşamın dengelerini bozmanın şimdiye dek sıralananlar ile sınırlı değildir. Bunun içinde Dünya milletleri, onların soy ve aileleri, dilleri, gelenek ve görenek alışkınlıkları, globalleşmek adına adım-adım siliniyor veya çözülüyor, buda çalışmak alanında ve davranış alanında yarışmayı bitirir. Bundan dolayı bu ters gidişat yaşamın dengelerini-bozmak- suçu içindedir.

Bunun için bir Ayet:

5/48 اَعُذُ باِللهِ مِنْ الشَيْطاَنِرَّجيِمْ - لِكُلٍّ جَعَلْنَا مِنْكُمْ شِرْعَةً وَمِنْهَاجًا وَلَوْ شَاءَ اللَّهُ لَجَعَلَكُمْ أُمَّةً وَاحِدَةً وَلَكِنْ لِيَبْلُوَكُمْ فِي مَا آتَاكُمْ فَاسْتَبِقُوا الْخَيْرَاتِ إِلَى اللَّهِ مَرْجِعُكُمْ جَمِيعًا فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنتُمْ فِيهِ تَخْتَلِفُونَ


Kelimesi kelimesine çeviri: […Siz den tümüne ait ödev ve {yönetim-biçimi} koyuverdik. Eğer Allah {gerekli-görseydi}, tekleşen katılım olarak size ait koyuverirdi, ne var ki size aktarılanların içeriliğinde {tutumunuzu-belirginleştirecek}. Böylesi {uğruna-biçmekte} {öne-gelin}. Hepinizin geri-dönüşü, Allah’a-dır, böylece ne ile {karşı-almış} oldunuzsa, onun içeriliğine sizi {çeki-çevreleyeceğiz}].

Gelenek dilinde: <Siz den hepinize ödev ve yönetim-biçimi koyduk, eğer Yaratıcı Yüce Allah gerekli-görseydi, sizi tek bir millet olarak koyuverirdi, ancak size verdiğimiz Eğitim-değerleri ile tutumunuzu-kesinleştireceğiz, böylece Cennet uğruna-biçmekte yarışın. Hepinizin geri-dönüşü Allah’a-dır. Böylece sizi dünyada meşgul olduğunuzun içeriliğine çeki-çevreleyeceğiz>.

Daha iyi anlaşılması için bir başka Ayet:

49/13 اَعُذُ باِللهِ مِنْ الشَيْطاَنِرَّجيِمْ - يَاأَيُّهَا النَّاسُ إِنَّا خَلَقْنَاكُمْ مِنْ ذَكَرٍ وَأُنثَى وَجَعَلْنَاكُمْ شُعُوبًا وَقَبَائِلَ لِتَعَارَفُوا إِنَّ أَكْرَمَكُمْ عِنْدَ اللَّهِ أَتْقَاكُمْ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ خَبِيرٌ


Kelimesi kelimesine çeviri: [Siz insanlar! Biz sizi Anış ve Gebe den türettik ve sizi tanışabilmede {yan-yana} ve {ön sıra} olarak koyuverdik. Öylesi Allah’ın varında öncelikliniz, {önem-vereninizdir}. Öylesi Allah, çıkış-uzantıları bilicidir].

Gelenek dilinde: <Siz insanlar! Biz sizi Erkek ve Kadın dan yarattık, ve sizi birbirinizi tanıyabilmeniz için de kabileler olarak yan-yana koyuverdik. Yaratıcı Yüce Allah’ın katında en iyiniz, en çok Kur-an’a önem vereninizdir> sizin en büyüğünüz, en zengininiz, en güçlü veya en yüksek unvanlara ve makamlara sahip olmanız, Yaratıcı Yüce Allah’ın katında ön sıraları almaya yeterli değildir.

 

Bu iki Ayette okuduğumuz gibi, Mimar ve rehberimiz Yüce Allah, bizi Erkek ve Kadın dan yarattı ve birbirimizi tanıyabilmemiz için de bizi Halk, Kabile ve ailelere ayırdı, böylece birbirimizle rekabet ediyoruz. Ve yine de, bizim en iyimiz, Yüce Allah'ı önemli tutup Onun emrine göre kendimizi eğitip Cennet varı şahsiyetler olabilenlerdir.

Bu yaşam direklerini ortadan kaldırmaya çalışanlar, yaşamın dengelerini bozdukları için = ahrette tüm insanların katilleri olarak yargılanacaklar.

 

Özgürlük, birçok tür davranış ve hareket olanakları gerektirir. Yaşam, tüm canlılar için tam özgürlük sunar. Uluslararası toplulukları eritirseniz ya da azaltmaya çalışırsanız, sadece özgürlükleri önlemezsiniz, tüm yaşam kaynakları veya bileşenleri de bozarsınız. Hepsinin korunması emredilir. Kopyalanmaları ve değiştirilmeleri de yasaktır, yoksa yaşamın dengelerini sarsarsınız = bu nedenle tüm insanların güvenliğini ve özgürlüğünü sarsmış olursunuz.

Yaşam ve özgürlük ancak tüm yaşamın kolları ve dalları görevleriyle korunursa düzgün çalışabilir. Eğer kirletir veya tüketilirlerse veya da yedeklenirlerse, hayat onlarsız devam edemeyeceği gibi, dengeleri-bozulur.

“Yapay ya da icat edilen yedek parçalar devreye konar ise, yinede yaşamın-dengeleri bozulmuş olur”.

Bu konu ile alakalı önce bir Ayet:

42/21 اَعُذُ باِللهِ مِنْ الشَيْطاَنِرَّجيِمْ - أَمْ لَهُمْ شُرَكَاءُ شَرَعُوا لَهُمْ مِنْ الدِّينِ مَا لَمْ يَأْذَنْ بِهِ اللَّهُ وَلَوْلَا كَلِمَةُ الْفَصْلِ لَقُضِيَ بَيْنَهُمْ وَإِنَّ الظَّالِمِينَ لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ


Kelimesi kelimesine çeviri: [Yoksa onların {yönetime-karışanları} var da onlara ait {dizi-derleyişler}-den {yönetim-biçimi} koydular, ne Allah onun ile {yön-yol-vermiş} değil. Ve eğer bildirişler {olu-orta-konmuş} olmasaydı, {tuta-duruşlarında} {kurulup-dikilirdi}. Ve öylesi {önü-tıkayıcılar}, onların inciten {üste-ütüşleri} var].

Yine, bu Ayetlerin beynin mimarı olan Yüce Allah tarafından verildiğini ve beyni kontrol eden yazılım gibi olduklarını belirtmek gerekir.

 

Her şeyden önce, ilk cümle liderin = yöneticinin kim olduğunu netleştirir. Allah = Her-şeyin-ebedi-yöneticisi, bu dünyada olduğu gibi ahirette ve sonsuza dek.

Şimdi gelenek dilinde ilk cümle: <Yoksa onların Yaratıcı Yüce Allah'ın yönetimine-karışanları var da onlara ait dizi-derleyişler den = iktisadi düzeni oluşturacak sektörleri: banknot, faiz, kira, fiyat artışları ile yönetim-biçimi = kapitalizmi kurdular. Ancak Yaratıcı Yüce Allah, bu tür sektörlerle herhangi bir iktisadi düzen sistemi, kurmamıştır>.

 

Bu sektörlerin ne olduklarını bir başka ayette açıklıyor,

2/275 اَعُذُ باِللهِ مِنْ الشَيْطاَنِرَّجيِمْ - الَّذِينَ يَأْكُلُونَ الرِّبَا لَا يَقُومُونَ إِلَّا كَمَا يَقُومُ الَّذِي يَتَخَبَّطُهُ الشَّيْطَانُ مِنْ الْمَسِّ ذَلِكَ بِأَنَّهُمْ قَالُوا إِنَّمَا الْبَيْعُ مِثْلُ الرِّبَا وَأَحَلَّ اللَّهُ الْبَيْعَ وَحَرَّمَ الرِّبَا فَمَنْ جَاءَهُ مَوْعِظَةٌ مِنْ رَبِّهِ فَانتَهَى فَلَهُ مَا سَلَفَ وَأَمْرُهُ إِلَى اللَّهِ وَمَنْ عَادَ فَأُوْلَئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ


Kelimesi kelimesine çeviri: [Yetiştirilenleri yemek durumunda-bulunanlar, bütünleşmeyecekler, sadece şeytanın {üstüne-çullananlar}-dan onu silkeleyerek bütünleşmek durumunda-bulunanlar gibi.

Öylece elbette onlar ile kısmı-bildirirler: ne öylesi {verim-sağlıyorsa}- yetiştirişler konumundadır. Allah {verim-sağlayışları} {uydurup-derledi} ve yetiştirişleri {açığa-aldı}.

Böylesi kime yetiştricisin den ona uğurlamak geldiyse böylesi kendini {beri-tutarsa}, böylesi {evirip-biçtikleri} onundur ve {işe-kaldırışı} Allah’a-dır, ve kim {kat-ederse} böylesi onlar {açılı-genişleyişle} beraber olanlardır, onlar oranın içeriliğine kalıcıdırlar].

 

"Silkelemek" kelimesi elektrikle titretmek anlamına gelir. <Rab> kelimesi ile <Riba> aynı kelimedir. <Rab> kelimesi Yaratıcı Yüce Allah'ın niteliğidir. <Rab>, bazı Ayetlerden öğrenildiği üzere- sizi eğitip yetiştiren = Yetiştiriciniz, insanları hem bu dünyada hem de bundan sonra ahrette de her zaman ve her yerde yetiştiren, böylece yaratıkları hayvanları ve insanları baştan ölüme kadar büyüten, besleyen, öğreten ve canlı tutan. Kur-anda çoğunlukla Yaratıcımız Yüce Allah'ın bu özelliği, kullanılır, Rab = Yetiştirici.

Baba da çocuklarının “yetiştiricisidir”, örneğin: çocuklarını çok iyi “yetiştirdin”. Ancak Baba, kısıtlı eğiticidir, yaratmakla ve yaşatmakla ilgilenemez vs. Yaratıcımız Yüce Allah boyutsal “Eğiticidir”, hem bu dünyada ve hem de ahrette = ebediyet içerisinde, bunun için bitkilerin, hayvanların ve insanların başlangıçtan ölünceye dek besler, öğretir ve hayatta tutar ve öylece bizi Cennete göre “yetiştirir” = Yetiştirici. Kur-anda en çok bu özellik anılır = sizin yetiştiriciniz.

Şimdi aynı kelime başka bir şey veya eylemde kullanıldı ve “yemek” kelimesi ile yön gösterildi. Yemek şunun için, çünkü bu yetiştirilmiş = banknot, faiz, kira, fiyat artışları adaletsizce veya kazanılmada karşılıksız alınıyor. Yeniyor demek, değişik yollardan çalışmadan kazanç elde etmek. İnsanların varlıklarını ters yollardan aldatarak hile yoluyla alıp yiyorlar.    

 

İktisadi ve ticari hayatımızda “yetiştirilen” = kafadan uydurulmuş ve uygulamaya konarak, sonrasında yenen nedir, banknot ve bono, faiz, kira ve fiyat artırmaları.

 

“Banknotlar” ilk başta tabii değer birimleri değildir, sadece insanlar tarafından dürüstçe kazanılan varlıkları karşılıksız soymak için icat edilmiş sahte birimlerdir. Belirli kimseler baskı makineleri kurmuş ve para birimi olarak kâğıtların üzerine belirli resim ve yazılar yazıp tonlarca banknotlar bastırıyor ve ardından her türlü malı satın alıyor, tabii değerler bile = elmas, altın ve gümüş v.b. değersiz normal kâğıtlarla satın alıyor.

Öylece bu banknotların değeri keyfi olarak değiştirilir = “yetiştirilir”. Dolara karşı Euro, başka bir şeye karşı dolar, daha sonra mallara ve yiyeceklere karşı değer artırırlar ve isteklerine göre azaltırlar. Hiçbir risk veya karşılık tanımazlar, Banknot = değersiz kâğıtlar. Ve bu değersiz kâğıtla, tüm dünya sömürülüyor. Bazıları birkaç yıl içinde milyonerler ve hatta milyarderler haline gelirken, milyarlarca insanlar aç ve hatta açlıktan ölüyorlar.

Faiz, risk ve kazanç-karşılığı olmaksızın uygulamaya konarak ardından istenildiği gibi “yetiştirilir”, yetiştirilir çünkü kazanç-karşılığı yok. Faizi bazıları% 1, bazıları% 10, bazen% 20 oranında çalışmadan artırır. Bugün böyle yarın başka boyutta “yetiştirilir” = soygun sektörleri. Risk ve kazanca bağlı değil, isteğe göre değer alır veya kaybeder.

Kira ayrıca risk ve kâr-karşılığı olmadan alınır. İlk olarak, Dünya Yaratıcı Yüce Allah'ındır ve insanlar için yarattı. Yaratıcı Yüce Allah, dünyayı tüm insanlar için uygun yarattı. Herkesin bu dünyada kirasız oturmak hakkına sahiptir. Bu nedenle, hiç kimse Yaratıcı Yüce Allah'ın kişiye vermiş olduğu oturmak hakkını kiraya karşılık veremez, kirada alamaz.

Ancak imar edilen arazı = tarla veya çayır vs. devredileceği zaman sarf edilen emek karşılığı para ile satılabilir. Çünkü kazanılmış paradır.

Veya sahibi tarafından kullanılmayan bir dükkân, risk içeren bir kâr paylaşımı için ödünç verilebilir.

"Yalnızca risk ve kâr karşılığı olan ticaretle ilgili eyleme veya alışverişe izin verilir".

Ticaret, her iki tarafın kazanmasını sağlayan alışveriştir. Bunun için kira, keyfe göre “yetiştirilip” risksiz ve karşılıksız kâr getirmediğinden alındığı için, alınması yasaktır.

Buna ek olarak, tüm hayatı sarsan bu ünlü “fiyat artışları”, risk ve karşılığı olmadan keyfi bir şekilde “yetiştirilerek” = artırılarak büyüyen bir sektördür.

 

Bu dört sektör, Yaratıcı Yüce Allah tarafından verilmedi, yani; tabii değiller olarak yaşamda yoklar, birileri tarafından kafadan tasarlandılar ya da “yetiştirildiler”. Dolayısıyla, “yetiştirmek” kelimesi icat edilmiş sektörler olarak da anlaşılabilir, bu sektörler tabii değildir. Bu nedenle, tabiatta bulunmayan bu dört sektör, sömürüye yol açmaktadır.

“Tabii değerler kullanılarak -sahte ticaret yapılıyor. Öylece çalışarak kazanılan insanların varlıkları, haksızca veya hak olmayan yollarla soyuluyor”.

 

Bunların hepsi Ayet 2/275'te "yetiştirilenler" olarak tanımlandı; <O, yetiştirilmiş olanları yiyenler> o kimseler ki bu dört kafadan uydurulmuş sektörle para aşıranlar, aşırıyorlar çünkü çalışmadan, karşı tarafa kâr yaptırmadan alınıyor, alınanları hak etmiyor, çünkü yalnızca çalışarak, çiftçilikle veya fabrikada kazanıldığı gibi, kazanılmıyor, piyango parası oluyor, oyundan kazandım, vs. gibi.

Yetiştirilenleri yiyenler <bütünleşemeyecekler> = adil ve meşru bir yaşamda ayağa kalkmayacaklar ve adil yönetilen bir yaşam, oluşturamayacaklar, < sadece şeytanın {üstüne-çullananlar}-dan onu silkeleyerek bütünleşmek durumunda-bulunanlar gibi> Şeytanın cereyanla çarpıp titreterek ayağa kaldırdığı gibi. Bu insanlar sadece fakir insanların hak yoldan kazandıkları servetle ayaklarının üzerinde durabiliyor, kendileri ayaklarının üstüne doğru şekilde duramıyor.

<Öylece elbette onlar ile kısmı-bildirirler: ne öylesi {verim-sağlıyorsa}- yetiştirişler konumundadır. Allah {verim-sağlayışları} {uydurup-derledi} ve yetiştirişleri {açığa-aldı}.

Yetiştirilenler = banknot, faiz, kira ve fiyat artışlarından alınan para- tabii değerler ile yürütülen ticaret yoluyla alınan para gibidir dedikleri için cezayı hak ederler. Yaratıcı Yüce Allah ticareti helal ve yetiştirilenleri yasakladı.

Ve Yaratıcı Yüce Allah verim-sağlayanları = ticaret sağlayan alış-verişi helal ve yetiştirilenleri = kafadan uydurulan dört sektörü, yasakladı.

Bu dört sektör ile daha sonra kapitalizm denilen bir sistem yarattılar. Kapitalizm kelimesi ne demekse, sermaye kaynağı bu icat edilen dört sömürü sektörüdür. Hem dört sektör hem de sistem icat edildi, karşı tutanakları yok, tabii değerler ile değiştirilemezler. Bugün hepsi ortadan kaldırırsa, hayat çökmez, kafadan uydurulan bu dört sahte sektör, hayattan kopuk işe yaramayan zararlı unsurlardır.

Birileri tabiata karşı sahte ve yalancı değerler ile sahte bir iktisat = sünni-iktisat kurup insanları tabii değerlerden kopartıp sahtekârlıklar içinde yoğurup eziyor.

Böylece, tabii değerleri esas almadan kısa sürede milyarder oluyorlar. İşte bu yüzden bu elit sınıf; Tanrı'ya ihtiyacımız yok, her şeyi kendimiz yapıyoruz = Tanrı'ya ihtiyacımız yok çünkü her şeyi bozmak istiyoruz. Tanrı’ya, yaşamı korumak ve sevmek isteyenler ve böylece Ezeli-yapı-biçimini adım adım inşa edenler ihtiyaç duyar. Yaratanlarına karşı davrananlar, herkesi inciten birileri olurlar.

 

Bu kadar kafadan uydurularak icat edilmiş sahte sektörler, ticaret sektörlerine dönüştürülürse = para birimine dönüştürülürse, yalnızca sömürü başlar. Tabiatta bulunmayan bu tür sektörlerle, tabii değerler ve emtialar işlem göremez, çünkü bunların karşılığı yoktur ve onlar için tazminat olamaz = değeri yoktur, dolayısıyla değersizdirler. Bir parça düz kâğıt alırsınız ve üzerine bazı sayılar koyarsınız ve sonra da: "Bu kâğıt parçası su kadar değerdedir der, onlar bunu söyledi diye, o kağıt parçaları o değerde olur. Bu onlar için yeterli değildi, şimdi kendilerine atadıkları bonuslar aldılar, bu bonuslarla dünyayı satın alıyorlar, üzerine sadece 100 veya 1000 sıfır yazmaları yeterli oluyor. Şimdi soruyorlar: Dünya kaç para, öylece birkaç kâğıt parçası ile Dünya elden gitti ve hala onlar masada oturuyorlar.

Tüm insanlık ses çıkarmadan peşlerinden koşuyor, kimse bir şey demiyor. İnsan bu kadar anlamsız ve değersiz mi oldu? İnsanlarla yapılan icat edilmiş sömürü yöntemi ile basitçe gülünç bırakıldı, insanlıkla alenen alay ediliyor.

 

Öylece derler ki: bu sistem, serbest dünya ekonomisi ya da serbest dünya ticaretidir. Bu sistem ancak Dünya eşkıya-sömürü sistemidir, ticaret için bir şey kalmadı. Bu sapık sistemin bir geleceği olamaz.

 

Değersiz şeyler ile eyleme geçirilecek değerli mallar ölçülemez ve ticaret alanına da sokulamaz. Yine de yaparsanız, sadece soygunculuk yaparsınız. En kötüsü, bu bayağı kâğıtlarla altın, gümüş ve diğer tabii değerleri değerlendirmeye kalkışıldı. Yaşam sahibi yaratıcımız Yüce Allah’ın yaratıp uygulamaya koyduğu ticaret değerleri, bu değersiz kâğıtlarla değersiz konuma sokarsınız. Yaratıcı Yüce Allah'ın katında kim bu kaba ve saygısız eylemlerin sorumluluğunu yüklenebilir?

Tabii değerler olmadıkları için onların değerlerini her zaman değiştirirler, hoş olmayan tehlikeli iş ve şeyler için kullanırlar. Bir araba üretince, aracın ağırlığına denk "Emisyon" kod adı altında çok sayıda banknot bastırırlar, bu da sadece bu banknotlar tabii değer olmayıp kazanılmadığı için gerçekleştirirler. İstedikleri kadar banknot bastırır ve istedikleri zaman değerlerini yükseltip düşürürler.

Akşamları cebinizde 100 Lira var, sabahleyin kalkınca 50 Liraya düşmüş, birileri değerlerini değiştirdi, hiç bir şey yapmadı, uyumayacak olsanız bile, 50 Lira gitti.

 

Banknot değerini yükseltirler ve buldukları kadar altın veya emtia alırlar. Daha sonra banknot değerini düşürdüler. Altınlarını ve ham maddelerini banknotlara karşı verenler veya satanlar, kısa süre sonra o banknotlarla ekmek bile satın alamazlar. Buna ticaret, dünya ekonomisi, serbest piyasa ekonomisi ve başka şeyler derler.

Sadece banknotların değerlerini yükseltmekle kalmaz, istedikleri zaman ihtiyaç duydukları tüm yiyecek, mal ve mülklerin fiyatlarını da arttırırlar ve bu fiyat artışları daha sonra bu değeri olmayan kâğıtlarla = banknotlarla yaparlar.

Hepsi bu kadarla da kalmıyor, insanın bile değeri yok, bir sayıya dönüştürüldü. Bu değersiz banknot ile sağlıklı böbrekler, eller ve ayaklar satın alınıyor. Ölüler bile rahat bırakılmıyor. İnsanlar bedenlerinde sahip oldukları azaları ve her şeylerini aydınlar için birkaç banknot karşılığı kurban etmek zorunda kalıyor. Aldıkları banknotlarla sabahleyin ekmek alamıyor.

 

Özetleyerek söylersek: hayatın değeri kalmadı, sadece bu değersiz banknotlar.

 

Bu iltihaplı dört sektörle insan yaşamını engellediklerinden, insanların ürettiği her şeyi hileli olarak sömürüyorlar. İnsanlar kendileri bir şey üretemiyor, bir şeyleri yapamıyor, şimdiye kadar engellendiler. Borç üstüne borç, açlık üstüne açlık, sanki bunlar yetmedi, rüşvet paraları ile hükümetler kurdururlar veya tayın ederler, diğer milletlerin kendi sanayisini kurmalarını engellerler, eğer onlar için bunlar da yeterli değilse, onları bombalarla engellerler, banknot bolluğu var.

 

Bu dünyaya neden yerleştiğimizi ve bu dünyada ne yaparsak, öbür dünyada yaşayacağımızı anlatan Ayet gördük.

Herkes diğerlerini incitmeden ve engellemeden istediğini yapabilir. Ancak bunun için güvenlik ve özgürlük gerekir. Güvenlik ve özgürlük ancak Kur-anın verdiği yasalarla sağlanabilir. İster inanan ister inanmayan olsun, ister beyaz ister siyah olun, zengin veya fakir olun, ister eğitimli, ister akıllı, sağlıklı veya hasta olun, ister yönetim koltuklarında otursun veya alt kesimlerde olsun.

Tabiata karşı icat edilmiş yaşam düzeni veya kural veya da kafadan uydurulmuş hiçbir şey konamaz. Her şey Tabii değerlerle ölçülecek, değerlendirilecek ve dağıtılacak, herkes hayata tam olarak katılmak hakkına sahiptir. Ahrete göre başka nasıl hazırlana-bilinir.

Sadece altın ve gümüş ile ölçülüp değerlendirilecek. Altın, diğer mallarla ölçülemez ve değerlendirilemez. Ancak o zaman genel bir para birimi olarak kabul edilebilir = ödeme birimi olarak geçerli olur. Altın, dünya çapında ve sonsuza dek her şeyin sabit para ve değer birimidir. Altının üstünde başka bir değer yok, para yok ve bir ödemek aracı yok.

 

Ulusal para birimi ve Dünya para birimi altındır.

Mallar değerlerini altından alır ve sonsuza dek sabittir, fiyat artışı yok. Ancak, örneğin, bir yılda kuraklık varsa, ziraatta çalışanlar veya çiftçiler daha az hasat alırlar, çok çalışıp ve para yatırdılar. Bu nedenle başarısızlık hasadının değerini, sadece bu kuraklık yılı için geçici bir artış yaparlar.

Hasat değerleri, yalnızca kuraklık veya diğer Tabii afetler nedeniyle yapılır, ancak maliyetleri karşılamak için fiyat artışları geçicidir. Gelecek yıl her şey düzelirse veya daha iyi bir hasat gelirse, fiyatları uygun şekilde düşürürler. Tüm bunlar, altın ile ayarlanmış hasat değerlerine göre değişir. Ve bu sabit ödüller sonsuza dek böyle kalır.

Örneğin, bir ton tahıl 1 parça altınsa, 1000 yıl sonra hala 1 parça altın değerindedir, fiyat değişikliği olmaz. Endüstriyel ürünler veya tekstil ürünleri veya hasat ürünleri olsun, tüm ürünler altınla değerlenir ve sonsuza dek sabitlenir. Hatta mal alışverişinde bile 1 kilo patatese karşı 1 kilo domates yasaktır. Her şey önce Altın ile değerlendirilir, sonrasında altınla almalı veya satılmalıdır.

Zenginlik, daha fazla ürünün üretilmesi veya üretilmesiyle elde edilir. Günümüzdeki gelişmelerde, fiyat artışlarının refah ve zenginlik getirmediğini, ancak yalnızca soyuyor ve öylece güveni sarstığını çok iyi görüyoruz. Ayrıca, borç ne servet ne de refah getirmez. Sadece para ödüncüne izin verilir.

İslam bize tabiatla tabii bir şekilde yaşamayı öğretiyor. El ele, tabiatla iç içe yaşayıp tabiatla birleşerek. Tabiatla bağlantıyı koparıp yalancı bir yaşam – yaşamadan. Yaşamayı nasıl yaşamamız gerekirse yaşayarak öğrenerek. İşte bu yüzden İslam = her şeye Cennete göre yolu-yordamına-koyarak davranmak anlamındadır.

Ölçü (=ağırlık ve metre) alanında

Nasıl ki sıcaklık suyun tabii bir şekilde donması ile sıcak ve soğuğun ölçülmesinin ölçü-birimidir, öylece de uzunluk ölçü birimi de parmaktır. Parmağın kalınlığı uzun ve kısa ölçmelerde, ölçüdür. On (10) Parmak = bir Karış, On Karış = bir Kulaç vs. fakat tek düz bir kütle (milyon, milyar vb.) olarak genelleştirilerek adlandırmak yoktur.

Ancak tabii olarak her dilde milletin anlayacağı biçimde ondalık sayılar üzerinden yukarıya doğru adlandırılır. Öylece her millet sayı ve hesaplamaları kendi dilinde yaparak kolay anlaşılmalarını sağlar. Çocuklara daha kolay anlatıp öğrenmeleri de sağlanmış olur.

Öylece Parmak, daha düşük sayılara parçalanacak. Her millet kendi öğreniş ve öğretiş düzenini kendi milletlerinin adet, gelenek ve göreneklerine göre öğrenip öğretecek.

 

Aynı doğrultuda, bir Buğday tanesinin ağırlığı, ağırlık ölçümünde taban ölçme birimidir. Onuncu basamakta = 10 tane, 100 tane, 1000 tane. Ve belli bir ağırlıkla tek bir ünitede birleştirilir. Örnek: 1000 Buğday tanesi = 1 ağırlık, fakat her zaman bir tane bazdır. Bu ölçü birimleri, hiç kimsenin değiştiremeyeceği tabii ölçüm birimleridir. Tabiat ile yaşıyoruz ve tabiatın koşul ve koşullarına göre ölçüp biçeriz. Biz tabiatı, tabiatın kuralları ile anlayıp anlatabiliriz.

Yapmamış olanlar tabiat ile özdeşleşemeyen yalancı bir yaşam icat etti. Tabiatta banknot, bono, faiz, kira, fiyat artışları, santimetre ve metre, gram ve kilo, vb. nerde görüldü. Bular icat ettikleri sahte bir yaşam değil mi? Tabiata geri dönmeliyiz yoksa bu harika tabiatı ve hayatı kaybederiz.

 

"Her ülke ve millet, siyasal sistem, Din, dernekler, mezhepler ve cemaatler, her tür gruplandırma bu temel yasaları yürürlüğe koymak ve uygulamak zorundadır, bu yüzden bunlar" Dünyanın-temel-yasalarıdır, bu dünyanın temel yasalarını, mimarımız ve yöneticimiz Yüce Allah ticari işlerimizi yürütmek için "düzenleyip verdi. Böylece dünyanın güvenliğine ve özgürlüğüne her insanın erişilebilmesi ve bu dünyanın temel yasalarını koruması gerekir.

 

İslam, Dünya hayatının başlangıçtan dünyanın sonuna kadar nasıl kullanacağını tarif eder. Eğer bir sistem olarak anılacak ise, o zaman bir dünya sistemi, eğer bir Din denirse, o zaman İslam aslı bir dindir ve dolayısıyla dünyanın genel dinidir ve tüm insanlar için yaşam ve hayatta kalmak için gerekli olan her şeyi içerir, siyah - beyaz, büyük - küçük, bütün sosyal sınıflar boyunca.

Ancak, Dünyanın-temel-yasaları uygulanır ise, İslamiyet’i uygulamak istemeyen diğerleri, İslam'a bakarak veya İslam’dan örneklenerek gelişirler, bununla ilgili bir Ayet:

16/9 اَعُذُ باِللهِ مِنْ الشَيْطاَنِرَّجيِمْ - وَعَلَى اللَّهِ قَصْدُ السَّبِيلِ وَمِنْهَا جَائِرٌ وَلَوْ شَاءَ لَهَدَاكُمْ أَجْمَعِينَ


Kelimesi kelimesine çeviri: [{Ergi-sürecini} {önkoşul-koymak}, Allah’a yöneliktir ve ondan {ileri-çekilir}. Ve eğer {gerekli-görseydi}, hepinizi {çeki-derlerdi}].

Ergi-sürecini önkoşul koymak = Cennetin yolunu belirleyip göstermek, yaşamın sahibi olan Yüce Allah’a aittir, diğer dinler, politik sistemler, İslam’dan örneklenir, ancak hiçbirinin kafadan uydurulmasına gerek görülmediği gibi, icraatlarına da, izin de verilmez. Sonsuzlukta yalnızca bir Yönetici Yüce Allah ve Onun ergi-süreci vardır, ancak bu şekilde herkes için dünya güvenliği ve özgürlüğü sağlanıp korunabilir.

“Genel eğitim sistemi İslam’dır, diğer dinler ve siyası sistemler, İslam’dan bakılarak veya kopya edilerek geliştirilmiştir”.

         Daha kolay anlaşılması bakımından:

Dünya siyasetinin temel yasalarını “Belirlemek”, hayatın sahibi Yüce Allah’a aittir. Diğer Dinler ve siyasi sistemler, İslam’a bakarak veya İslam’dan alıntı yaparak kafadan uydurulmuştur, bundan dolayı da, tüm sorunlar, baskılar, dayatmalar, İnsan öldürmeler, insanların hak yoluyla kazandıklarını hile yollardan soymalar vs. onlar tarafından gerçekleştirilir.

Bu sayılan tüm menfi gelişmeler, sadece İslami değerlere bağlı kalınmadığı için -oluşur.

Ne zaman Yaratıcı Yüce Allah’ın koyduğu Dünya siyaset yasaları, uygulanırsa, ancak o zaman bir Yönetici ve Onun yönetimi altında tüm insanlar, hayvanlar, tüm yaşam için dünya güvenliği ve özgürlüğü verildiğinde, herkes rahatça davranabilir veya istediğini seçip yapabilir. Birileri İslam dinini uygulamak istemez ve illa da dinler, politik sistemler, mezhepler ve cemaatler kurmak isterse, her herkesin isteğine bağlıdır, ancak Dünyanın-temel-yasaları herkesçe kabul edilip uygulanacak.

Bu tür kafadan uydurma gruplar, kendilerine üye bulması ya da elinde tutması, kandırmak yoluna girmeden, rüşvet paraları vermeden ya da bombalar yağdırmadan yapılacak, yalnızca anlatmak ve ikna yoluyla kişiler kazanılacak, her şey gönüllü olarak yürütülecek, yaratıcımız Yüce Allah bizden bunu bekliyor, sadece Anlayış ve özgürlük içinde. Bunun için bir Ayet:

Bu ayet, herkes için belirleyicidir:

45/14اَعُذُ باِللهِ مِنْ الشَيْطاَنِرَّجيِمْ - قُلْ لِلَّذِينَ آمَنُوا يَغْفِرُوا لِلَّذِينَ لَا يَرْجُونَ أَيَّامَ اللَّهِ لِيَجْزِيَ قَوْمًا بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ


Kelimesi kelimesine çeviri: [Kısmı-bildir: siz {güvence-almak} durumunda-bulunanlar, {Her-şeyin-sonsuz-yönetim} döneminde {beklenti-içinde} olmak durumunda-bulunmayanları, özgürleştirsinler, ne çatıvermiş oldukları ile bütünleşik olarak {üstlerine-çekilsin}].

 

1. Her-şeyin-sonsuz-yönetim döneminde = yönetimin yalnızca Yaratıcı Yüce Allah'a ait olduğu ahret dönemi.

2. Bütünleşik = bütün yaptıklarını birleştirip üstlerine-çekelim, onlara yükletelim.

Gelenek dilinde: <inananlara deki: ahrette Yaratıcı Yüce Allah’tan müspet herhangi bir şey beklemeyenleri, özgürleştirsinler ki, bu dünyada ne yaparlarsa ahrette üstlerine yükleyelim> eğer o inanmayanları -İslam yasalarına göre yaşatırsanız, onlar onları ahrette alamayacaklar, o halde bırakın da ahrette alacaklarını yapsınlar.

Daha iyi anlamak için:

İnananlar inanmayanlar şöyle demesinler: siz Şeriat veya İslam yasalarına göre yaşayacaksınız, serbest bıraksınlar, nasıl uygun görürlerse, öyle yaşasınlar ki, öylece bu dünyada yaptıklarını veya kazandıklarını ahrette alsınlar. Çünkü onları İslam'ın kuralına göre yaşamaya zorlarsanız, sonraki yaşamda karşılıklarını elde etmelerine izin verilmeyecek, çünkü ahret ile bir ilgisi yok veya Cennete göre yaşamıyor, İslam'ın kuralına göre boşuna çalışmış olacaklar, böylece onları serbest bırakın ki öbür dünyada ne yapacaklarını alsınlar.

Ancak genel güvenlik ve özgürlük yasalarını yerine getirmelidirler: Dünya temel yasaları, tamamen uygulanacak, çalışıp vergilerini versinler, askerlik görevlerini yerine götürsünler ki, yaşam hepinize garanti edilsin.

Bunun anlamı: Bütün dinler, sistemler, halklar, ülkeler ve milletler dünya temel yasalarını yürürlüğe koyacak. Bu dünyadaki temel yasalar yürürlüğe girdikten sonra, Cennete gitmek istemeyenler, geri kalan yasaları istedikleri gibi hazırlayabilir ve uygulayabilirler, ancak Dünya temel yasaları herkesçe sonsuza dek uygulanır.

 

Açıklama: Eğer bir ülkede yalnızca bir millet yaşıyorsa ve Kur-anı Anayasa olarak uygulamaya koymuşsa, hepsi ona göre yaşar. Eğer memlekette bir millet yaşar ve farklı görüşte guruplar bulunuyor ise, ama çoğunluğu oluşturmayıp azınlıkta iseler, dünyanın güven ve özgürlüğü için verilen Dünya temel yasalarını uyguladıkları takdirde, Kur-an yasalarına göre yaşamaya zorlanamazlar. Dünya temel yasaları tüm insanlık için zorunludur. Bunun dışında hiç kimse Kur-an yasalarına göre yaşamaya zorlanamaz.

Eğer ülkede çoğunluğu inanmayanlar veya Cennete gitmek istemeyenler oluşturuyor ise, Dünya temel yasalarını uygulamaya koyduktan sonra anayasanın geri kalanını istedikleri gibi yaparlar, ancak ülkede farklı bir inancı veya eğitim değerleri olan başka gruplar varsa, çoğunluğun oluşturduğu yasalara göre yaşamaya zorlanamazlar. Herkesin güvenlik ve özgürlük içinde yaşamak ve istediklerini yapmak hakkı vardır.

Devlet ve şehirler, tüm vatandaşların güvenlik ve özgürlüğünü sağlayıp korumakla görevlidir. Farklı görüşte ki guruplar rahatsızlık vermediği sürece, özgürlük ve güvenlik içinde yaşamak hakkına sahiptir.

Genel özgürlük ve güvenlik için kıstas, gereksiz yere taciz ve bozulmaya neden olunmamasıdır = engellemeye neden olunmamak ve oluşturmamak, eğer öyleyse, kendisi suçlu konuma düşer ve ceza hak etmiş olur.” Bu şart altında, herkes doğru ve uygun olduğunu düşündüğü şeyi seçebilir ve rahatlıkla onu yapabilir.

Bizim için en iyisi ya da gerekli olanı, yöneticimiz Yüce Allah tarafından yazılmıştır. Şimdi ne istersen yap, bunu senin için nasıl değerli bulacağına karar ver, ama mantıklı ve gönüllü olarak yap. Mimarımız Yüce Allah, ne yaptığımızı ve ne istediğimizi görmek ister, böylece gelecekteki yaşamımız buna göre hazırlayacak. Gelecekteki yaşamımız bugünün yaşamına bağlıdır. Ne yaparsak, onu verecekler.

Güvenliği ve özgürlüğü, Kur-andan birçok Ayette gördüğümüz gibi, İslam sağlar. Tüm canlıların güvenliğini ve özgürlüğünü güvence altına alan bu Dünya-temel-yasalarına = yaşam ve hayatta kalmayı temin eden yasalara, saygı gösterilecek ve bunlara uyulacak. Ve sonra, insan hayatına bir anlam vermek isteyenler, kalan yaşamak alanlarını Kur-an eğitim değerleri ile eğitir. Böylece, bu dünyasal yaşam güvenlik, özgürlük ve neşe içinde yapılır ve bu yüzden Cennet kazanılır.

Hiç kaybetmedi, ama hayatını zenginleştirdi, çünkü yalnızca dünyevi yaşamı yaşarsanız, yaşamın sadece yarısını yaşarsınız ve tek ayaküstünde durursunuz. Dünyadaki bu yaşamla diğer taraftaki hayatı şekillendirse, o zaman iki ayak üzerinde durabilir. Ancak o zaman hayatı tamamlanmış olur, çünkü dünyevi yaşamla ikinci bir yaşam getiriyor, böylece hayatı iki katına çıkıyor ve böylece mükemmel bir adam haline geliyor. Aksi halde, tüm insanlar elit bir halde olsa bile, hiç kimse mükemmel olamaz.

Daha önce hiç bu kadar eğitimli ve elit kesimler olmadı, yaşam da bu gün ki kadar hiç bir zaman tahrip edilmedi, nice insanlar acı ve çilelerin içine sokuldu, Dünya insanı bu kadar baskı ve işkence görmedi, hiç bu kadar hapishaneler ve polis olmamıştı. İbadet hanelerden fazla, hapishane var.

Bu, insanın ne kadar mimarına ve gerçek Yönetici Yüce Allah’ın yönetim ve eğitimine gerek gördüğünün kanıtıdır. Aksi takdirde yamyamlaşır, silahlı saldırgan olur ve onun sonunu bulamazsa, zaman içinde maymun olur.

Dünya tarihini gözden geçirince görürüz ki, İslam'ı benimseyen çevreler kültürel olarak gelişmiş ve örneklenen ülkeler olarak tarih yazdığını açıkça görüyoruz. Bugün bazıları bu alanları sökmeye çalışıyor.

“Hiç kimse düşünmesin ki bu, dünyayı tahrik eden = aydınların ve seçkinlerin herhangi bir alan için iyi şeyler yapabileceğini, işleri daha da kötüleştirdiğini varsaymalıdır.”

 

Sadece İslam bize yamyam olmayı nasıl durduracağımızı öğretiyor, böylece yamyamlar gibi diğerlerine saldırmayız. Tabiatla el ele yaşamayı ve onu yok etmemeyi öğrenmeliyiz, bu yüzden bu dünyaya yerleştirildik.

Her şeyi sadece Yaratıcı Yüce Allah’ın yönetimi yolu yordamına sokar, Onun liderliğinde. Ancak o zaman tüm insanlar güvenle ve özgürce yaşayabilir ve yapmak istediklerini yapabilir. Ancak bu şekilde tabiat, döngüsünde devam edebilir. Ve ancak bu şekilde bu eşkıya tuzaklarından kurtulabilir ve iç huzurlarını bulabilirler.

 

- Sadece İslam, birinin diğerini öldürmesini engeller.

- Sadece İslam, birinin diğerine yenmesine izin vermez.

- Sadece İslam sömürüyü ve başkalarının üstünden yaşamayı engeller.

- Sadece İslam baskı ve engellemeyi önler.

İslam, hayata katılan herkes için güvenlik ve özgürlük garantisidir. İslam, bize Ezeli-yapı-biçimimizi (orijinal formumuzu) nasıl şekillendireceğimizi öğretiyor. Ya bu dünyada yaratılış amacına göre yaşamayı öğreniriz ya da gelecek yaşamda öğrenmek zorunda kalırsın. Unutma: Bütün insanlar cennete gitmek zorunda.

Kaçış ya da kurtuluş yok.

 

 

 

 

 

4. Bölüm - İş

 

İş, hayattır ya da hayat = iş, eğer iş yapmazsan, hayatta kalamazsın, bu yüzden İş önemlidir. Bu nedenle ilk başta işle ilgileniyoruz. Güvenli bir şekilde yaşamak istiyorsak, güvenli bir iş ve mümkün olan en karlı işi arıyoruz. Çünkü eğer işimiz varsa, çok çabuk zenginleşmek istiyoruz.

İki çalışma alanı var. İlk çalışma alanı tabiat ile ilgili tabiattaki çalışmak = tarlalarda çalışmak ve ekmek kazanmak. İkinci çalışma alanı, imalat işi = kendiniz inşa ettiğiniz ve böylece ekmeği kazandığınız ev, mobilyaları, yollar ve köprüler inşa etmek- gibi.

Son yıllarda, kendimiz ürettiğimiz endüstriyel çalışmalar eklendi ve bu da ikinci çalışmak alanı içinde.

İşi faydalı yapacak yetenekli insanlar var = kârlı iş üreten, ancak daha sonra elde ettikleri kârları, geri iade etmezler = kimse ile İş karşılığı paylaşmazlar ve öylece kısa zamanda kimseye yaramayan büyük zenginlikler oluşur. Kazanılan kârlar depolanır = Dünya ekonomisinden alıkonur veya soyulur. Bu, ticareti yönlendiren satın almak gücünü azaltır ve genel yoksulluğa yol açar.

Bu durum iki sorun yaratır: Birincisi insanların fakirleşmesi, ikincisi ise işlerin ya da işyerlerinin bitmesine = kapanmasına neden olur.

Öyleyse güvensizlik yayılır. Hükümetler işyerlerini korumaya kalkışır, bunun için mal alıcıları aramaya başlarlar. Başarısız olurlarsa, diğer ülkelerin üzerine yürür ve onların işyerlerini yok ederler, böylece kendi ürünlerini satarlar ve kendi ülkelerinin işyerlerini korurlar.

Bunu yapmak kolay değil, çünkü herkes yeterince iş sahibi olmak istiyor. Böylece başlarlar rüşvet vermeye ve hükümetleri kendileri için satın almaya veya kullanmaya başlarlar. Kimse başkalarının işyerlerini mahvettiğini düşünmez. Eğer böyle insanlar başarısız olurlarsa, o zaman diğer ülkeleri bombalamaya kalkışırlar. Böylece hiç kimsenin hesaplayamadığı bir acılar zincirine neden olurlar, vahşiliklerini yasallaştırmak için güzel görünmeye ya da olumlu neden göstermeye çalışır, bununla sadece her şey korkunç hale gelir. Sonunda, tüm canlılar dâhil insanlar bundan çile ve acı çekerler.

 

“İşin garibi, bu herifler kendilerini iyi insanlar olarak gösterip insanların acı ve çile çekmesine yol açan tutumlarını bir değer-manzumesi olarak savunup bu inciten, dünyayı acılara boğan sapık tutumları için ölmeye kalkışırlar.

Kendi ülkelerindeki işleri güvence altına almak için, diğer suçsuz ülkelere saldırırlar ve gelişmelerini engeller. Bunun için rüşvet verirler, banknotlar ile aldatır, soyar, guruplara parçalar, bombalar ve sonra şunu söyler: Bunlar bizim değerlerimizdir, bu değerler için ölürüz ve ardından derler ki: Biz başarılı, akıllı çok iyi insanlarız”.

 

Bugün yaklaşık 60 Din, siyasi sistem ve alt bölümlerinin yanı sıra tarikatlar da dâhil olmak üzere her türlü parti, vaiz, âlim ve bilgelerini, doktorları, öğretim görevlilerini, profesörleri = her türlü entelektüelleri bir araya getirse de, daha da kötüye gidiyoruz. Belki bugün olduğu kadar çok entelektüel yoktu, ama yokuş aşağı gidiyoruz, o kadar kötü ki hayat bitmek üzere. Bugün yaptıkları yıkımlardan acı çekmeyen kimse yok. Sorumsuz davranmamızdan dolayı, yakında kendimizi yok ediyoruz. Bu entelektüel elit kendisi diyor: Hayat yakında sona eriyor.

Bu da, biz insanların, yaşamı kendi boyutları içinde kimseyi incitmeden yönetmediğimizi anlamına gelir. Çok bilmenin, iyi bir şey getirmediği, sadece her şeyi ama her şeyi daha da kötüye getirdiğini gösteriyor.

Bu nedenle, yaşamın sahibine ve herkesin mimarı olan Yüce Allah'a, başkalarına zarar vermeden her şeyi nasıl yapmamız gerektiğini sormalıyız. Kur-andan iki Ayet orijinal metin ile en yeni çeviri:

43/32 اَعُذُ باِللهِ مِنْ الشَيْطاَنِرَّجيِمْ - أَهُمْ يَقْسِمُونَ رَحْمَةَ رَبِّكَ نَحْنُ قَسَمْنَا بَيْنَهُمْ مَعِيشَتَهُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَرَفَعْنَا بَعْضَهُمْ فَوْقَ بَعْضٍ دَرَجَاتٍ لِيَتَّخِذَ بَعْضُهُمْ بَعْضًا سُخْرِيًّا وَرَحْمَةُ رَبِّكَ خَيْرٌ مِمَّا يَجْمَعُونَ


Kelimesi kelimesine çeviri: [Yetiştiricinin {derleyip-kayırmasını} onlar mı {iletip-duyuruyor}. Biziz onların {tuta-duruşlarında}  {Dizi-derlenen} {ileri-derleyişte} {mal-elde-etmeyi} {ileti-duyuran} ve onların {bir-kısmının} {alan-genişliğini} {yükseğe-çıkarıp} {bir-kısmının} {üstüne-alan}, onların {bir-kısmı} {bir-kısmını} {seçip-ayırmaya} alsın. Ve Yetiştiricinin {derleyip-kayırması} bir-araya-topladıkların}-dan {uğruna-biçiktir].

Yaratıcımız Yüce Allah <Biz> buyurunca: Melekler ile beraber = Biz.

Gelenek dilde cümleler: <Yetiştiricinin {derleyip-kayırmasını} onlar mı {iletip-duyuruyor} = Yetiştiricinin derleyip-kayırmasını = insanlar için yarattığı geçim kaynaklarını onlar mı aralarında taksim edip duruyor. <Biziz onların {tuta-duruşlarında} {Dizi-derlenen} {ileri-derleyişte} {mal-elde-etmeyi} {ileti-duyuran}>. = Biziz onların Dünya hayatında aralarında Geçim-kaynaklarını taksim eden = <ve onların {bir-kısmının} {alan-genişliğini} {yükseğe-çıkarıp} {bir-kısmının} {üstüne-alan}> = ve bir kısmı değer bir kısmını işe alsın diye onların bir kısmının iş-alanlarını yükseltip bir-kısmının üstüne-alırız.

Ve Yetiştiricinin derleyip-kayırması, onların bir-araya topladıklarından uğruna biçik = hayırlı>.

 

İşverenlere eğitim-dersi:

16/71اَعُذُ باِللهِ مِنْ الشَيْطاَنِرَّجيِمْ - وَاللَّهُ فَضَّلَ بَعْضَكُمْ عَلَى بَعْضٍ فِي الرِّزْقِ فَمَا الَّذِينَ فُضِّلُوا بِرَادِّي رِزْقِهِمْ عَلَى مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُمْ فَهُمْ فِيهِ سَوَاءٌ أَفَبِنِعْمَةِ اللَّهِ يَجْحَدُونَ


Kelimesi kelimesine çeviri: [Ve Allah, {geçim-kaynaklarının} içeriliğinde {bir-kısmınızı} {bir-kısmına} yönelik bollaştırır. Böylesi ne bollaştırılmış durumda-bulunanlar, {geçim-kaynaklarını} ne {elde-bulundurulan} {sıkı-tuttuklarına} yönelik- ile {öne-alırlar}, böylesi onlar, onların içeriliğinde {denk-güdülsünler}. Allah’ın {eğittiği-değerleri} ile böylesi {yüksek-konum-alacaklar}].

Gelenek dilde cümleler: <Ve Allah, {geçim-kaynaklarının} içeriliğinde {bir-kısmınızı} {bir-kısmına} yönelik bollaştırır> = İş sahalarını genişletti. <Ne böylesi bollaştırılmış durumda-bulunanlar, {geçim-kaynaklarını} ne {elde-bulundurulan} {sıkı-tuttuklarına} yönelik- ile {öne-alırlar}> = İş alanları genişletilenler, kazançlarını ellerinin altında çalıştırdıkları işçileri ile paylaşmazlar, <böylesi onlar, onların içeriliğinde {denk-güdülsünler}. Allah’ın {eğittiği-değerler} ile böylesi {yüksek-konum-alacaklar} = Yaratıcı Yüce Allah bazılarını kazanç konusunda zenginleştirdi. Bu kazançlar, gıda olabilir, gıda için ihtiyaç duyulan para da olabilir = genellikle geçim-kaynağı.

 

Bu iki ayetten öğreniyoruz:

Ekmeği kendi aranızda kendiniz dağıtmaya kalkmayın = biz sizin ekmeğinizi temin ederiz. Bu sizin; biz geçim-kaynaklarını kendimiz taksim ederiz söylediğinizi yapamazsınız, suçsuz memleketlere saldırsanız, bomba da yağdırsanız, yapamazsınız.

 Biz sizin geçim-kaynaklarınızı yeryüzüne yaydık. Sizden bazılarına yüksek yetenek verdik ki beceremeyen işçileri çalıştırasınız ve öylece beraber geçinesiniz.

Şimdi ilk ayetin son cümlesi: Ve Yetiştiricinin derleyip-kayırması, onların bir-araya topladıklarından uğruna biçik = hayırlıdır Ancak derleyip-kayırması = Yaratıcı Yüce Allah'ın tarım ürünleri, sizin oluşturacağınız işyerlerinden daha kalıcı ve süreklidir.

"Bir cümle ile mimarımız Yüce Allah, bize işyerlerinin Dünya devam ettiği sürece nasıl devam edeceğimizi öğretiyor."

 

Başta dedik ki: İki çalışma alanı var. Birincisi Yüce Allah'ın bize verdiği kalıcı tarımsal işler. İkinci işler, evler, mobilyalar, inşaat köprüleri ve nihayet sanayidir ve bu işler, işyerleri olarak kalıcı değildir.

Bunun anlamı, ekmeğimizi sanayide kazanırsak ya da işlerimizi sanayiye kaydırırsak, onları kalıcı olarak tutamayacağımızdan korkarız. Ve bu korku birçok nedenden ötürü oluşur: ilk olarak, sanayileşmiş ülkeler, başka ülkelerin sanayileşmesine izin vermezler, satın ürettikleri sanayi ürünlerini satın almalarını ister. Tekrar tekrar satın almaları isteniz. Satın alanların paraları kalmayınca borçları üzerine borç yaparlar. Bu endüstrileşmiş ülkeler tüm dünyayı borçların içine boğuyor. Sanayileşmiş ülkeler de borçlu, güvenli iş yaratmıyorlar.

İkincisi, bu endüstriyel ürünleri alan ülkeler bu cihazlardan para kazanmıyor, borçlanmaya başlıyor, çünkü cihazları ve makineleri satın aldıklarında, bağımlı hale geliyorlar ve tekrar tekrar yedek parça satın almak zorunda kalıyorlar. Bu nedenle, Dünya borçlara batıyor, sonra Dünya yavaş- yavaş ama kesinlikle fazlaca üretilen endüstriyel ürünlere boğulur, ardından hurda üstüne hurda, böylece işler tekrar düşer, azalır.

 

Mimarımız Yüce Allah, hammadde de, sanayi ve gıda sektöründe her türlü israfı yasaklamaktadır:

7/31اَعُذُ باِللهِ مِنْ الشَيْطاَنِرَّجيِمْ - يَابَنِي آدَمَ خُذُوا زِينَتَكُمْ عِنْدَ كُلِّ مَسْجِدٍ وَكُلُوا وَاشْرَبُوا وَلَا تُسْرِفُوا إِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُسْرِفِينَ


Kelimesi kelimesine çevirisi: [Siz {Ayakta-tutulanın} {tuta-duranları}, tüm {derleni-yerleniş-yerlerin} varında {şenleyi-bezenişlerinizi} alın, ve yiyin ve için, ve {aşırı-harcamayın}, öylesi O, {aşırı-harcamayı} {içtenlikle-almaz}] = sevmez.

Gelenek dilde: <Siz Âdemin çocukları, her Camiye gidişinizde, en pahalı giysilerinizi alın ve yiyip için ve aşırı harcamayın. Öylesi O, aşırı-harcamayı sevmez>.

Öyle beş senede bir arabaları hurdaya vermek, beş senede çamaşır makinesini hurdaya atmak, beş senede Ev mobilyasını hurdaya atmak, milyarlarca insanlar açlıkla boğuşurken- Gıda maddelerinden benzin yapmak. Bu tür aşırı gitmelerden mutlak sakının. "Taşkınlık yapmak yok".

 

Üçüncüsü, kendi endüstrisini inşa etmek için bombalanmayı delen = fazlaca etkilenmeyen ülkeler vardır, bu tür çalışan ülkeler, genellikle korku uyandırıyor. Sonunda, bu yeni endüstri ülkeler de işleri hakkında da endişe duyacaklar = güvenli kalıcı iş yok vb.

Acımasız bir yarışmada daha iyi alıcılar bulmak için gittikçe daha fazla sayıda icat ediliyor. Araştırmalara ne kadar para harcandığını hesaplamak zor, yeterince banknot var ve her zaman basılan yenileri var.

Öte yandan, bu acımasız rekabet güvenli üretime dikkat etmez. Tüm endüstriyel ürünler insanların ve hayatın sağlığına karşı üretiliyor. Bu sağlığı zedeleyen zehirleme, hayatın yakında çökmesine yol açıyor.

Hala güvenli iş yok, günlük yeni iflaslar, korku üstüne korkular, bu rahatsızlık dünyayı kargaşa içinde batırıyor.

 

Bu nedenle mimarımız Yüce Allah bize öğretiyor: sağlıklı olmayan işlere çok fazla değer vermeyin. Bu yüzden sizin için yarattığım güvenli işleri yapın. Öylece ekmeğinizi sağlamlaştırırsınız, kemerleri biraz sıkmak zorunda kalsanız bile, her zaman yiyecek bir şeyleriniz olur, kendi ayaklarınız üzerinde durursunuz. Böylece tüm alanlarda kitlesel üretmek durdurulur. Böylece rahatlayacak ve hayatınızı güvenle inşa edeceksiniz.

Ekmeğinizi bir çiftçi olarak güvenceye alırsanız, o zaman sanayi sektörü bir ek İş olarak alır ve tüm ülkelerle paylaşırsınız. Artık açlıktan baskı altında değilsin, çünkü Tarımda çalışmak alanlarınız var.

Böylece sanayiyi insan ve yaşam yararına uygun geliştirebilirsiniz, ürettiklerinizi kontrol edersiniz. Hem de sanayi sektörünü Dünya çapındaki tüm ülkelerle paylaşırsınız. Herkes sanayiden bir pay almalı, bu yüzden bazıları iş aramaktan ve endüstrileşmiş ülkelerden iş kaybı nedeniyle göç etmek zorunda kalmayacak. Diğer yandan işlerini kaybetme korkusu yüzünden ülkeleri soyup bombalamayacaklar. Kendine daha iyi bir şey veya sanayi inşa etmeye çalışan ülkeler, sanayileşmiş ülkelerden korkmamalı. Birbirimize insan gibi davranmalı ve birlikte çalışıp ilerlemeliyiz.

İkinci ve üçüncü gelişmekte olan ülkeler, hiçbir şekilde engellenmemeli ve önlenmemelidir. Kendi endüstrinizi inşa etmek, hatta onlara yardım etmek gereklidir.

Kuraklık ile mücadele eden ülkelerin binlerce metre olsa bile derinden su çıkarmalarına yardım edilmelidir. Petrol arandığı gibi, Su da aranmalı ve sonra delinmelidir. Ayrıca denizden çıkartılması mümkünse de.

“Hiçbir ülke başka bir ülkeye bağımlı olmamalıdır, bu yüzden herkes yaşam ve sanayiye eşit olarak katılmalıdır”. Ne kadar başarılı olduklarına karar vermek ülkelere bağlıdır, ancak hiç kimse sübvansiyonlarla ucuz mal satmak ve böylece işlerini tahrip etmek veya yeni iş bulmalarını önlemek konusunda teşvik edilemez.

Hepimiz ekmeğimizi kendi Tarım alanlarında güvenceye alırsak, ihracat ve ithalattan bağımsız konuma gelince İş alanlarımızı uydurmalıyız = güvence almalıyız, bundan böyle işsiz kalmak baskı ve korku kalmaz.

 

Hemen hava ve su temizlenmelidir, çünkü hava ve su kirliliği yaşam dengesini tahrip eder. İlerde konuyla alakalı Ayetleri görmüştük. Şimdide “tüzük” sayfasında sunulan 5/32 ayetten bir cümle: <veya yeryüzünün içeriliğinde {dengeleri-bozarsa}, elbette o öylece tüm insanları öldüren gibi olur>, yaşamın dengesini bozmak = tüm insanları öldürmek, böylece öbür dünyada yargılanacak ve ceza giyecek.

Hava ve Su kirliliği yaşamın dengelerinin bozulmasına yol açtığı için en ağır ceza ile cezalandırılacak, “çünkü tüm insanların ve canlı varlıkların temel yaşamak kaynaklarını tahrip eder ve böylece tüm canlıların ölümüne neden olur”.

 

Bu nedenle, tüm insanlar Dünya düzenini şöylece korumalılar:

 

1. Dünya çapında, büyük ya da küçük her işveren, işçi çalıştırırken, işçilerini kendi etrafında yerleştirecek. Ya işveren işçicinin kaldığı alana taşınır veya da işçilerini kendi etrafına yerleştirir. İş nedeniyle hiç kimse araba kullanma gereği görmeyecek veya zorunda olmayacak.

2. Dünya çapında, petrol veya bitkisel yakıt kullanan özel araçlara izin verilmeyecek. İnsanlar elektrikli motorlu araba kullanacak. Otomobil endüstrisi yeterince dünyayı zehirledi.

 

Sevgili Peygamber Süleyman a.s. cinlerin ona inşa ettiği bir uçakla tüm dünyayı ara iniş yapmadan dolaştı. Bir güneş panelleri (=solar) ile mi yoksa kendi kendine dönen bir elektrik motoruyla mı uçtu? Planlar hala Yahudi tarafından saklanıyor. Bu planları derhal tüm insanlara sunmalı ve endüstri de derhal bunları kullanmalı.

Şu koca iftira: Peygamber Sevgili Süleyman a.s. halıyla uçmuş, şimdi de yeni UFO geliştirdiklerini iddia ederler, bu sadece dikkat dağıtıcı bir manevra, planları çıkarsın. Peygamber Süleyman a.s. UFO ile dünyayı bir mola olmadan dolaşmıştı, o zaman gece güneş pili ile uçamazdı, o yüzden kendi kendine dönen bir elektrik motoruyla uçmuş olabilirdi.

 

3. Dünya çapında, uçak birkaç yolcuyla uçmayacak, mümkün olduğu kadar güneş panelleriyle donatılmalı ve gün içinde uçacak. Sadece acil durumlarda geceleri uçmaları gerekirse, uçacak. Benzin yalnızca havalanmaya geçerken kullanacak, bulutların üstünde yükselince güneş enerjisine geçecekler.

4. Dünya çapında hiçbir güç reaktörü kimyasal, kömür veya çöple ilgili ürünlerle çalıştırılamaz.

      a) İnsanlardan evleri güneş panelleri ve mıknatıs dinamolar ile donatmalı. Gereksiz güç tüketimi olmayacak.

      b) Tüm cereyan tamamı nehirlerden elde edilecektir, rüzgâr türbini gibi su akış yönünün altına yerleştirilecek. Endüstri = sanayi dünyaya dağılmış olduğu için artık çok fazla cereyana ihtiyaç duyulmayacak. Bu yoldan dünya çapında tüm nehirlerden istifade edilecek.

      c) Işık aydınlatışı, manyetik ışık oluşumundan soğuk ışığa dönüştürülmelidir. Işık aydınlatışı, hemen soğuk ışık üretimine geçilmelidir.

5. Dünya çapında, tuvalet kütlesi tabiata uygun çözücüler ile kurutulmalı ve işlenmeli ve böylece tarıma aktarılmalı, tuvalet suyu, mümkün olduğunca tarım alanlarına iletilmelidir. Endüstriyel artık ve atıklar da yerinde kurutulmalı ve derine gömülmelidir.

 

Küçük canlılar artık hayatta kalamaz oldular, çünkü hava toksinlerle kirlenmiştir ve eğer bir şey yapılmazsa, hayat sonuna hızla yakınlaşıyor.

“Başka bir ifade ile: hayatın Cevher tabakası, kimyasal atık ve artıklarla boğulmuştur, küçük Canlı-varlıklar yaşayamaz oldu. Devamında daha büyük Canlı-varlıların soyları, zaman içinde zincirlemek usulü tükenecektir”.

Bu nedenle, suyu ve havayı zehirleyen tüm kirleticilerden kaçınılmalıdır. Havayı, suyu ve böylece insanı tehlikeye sokan hiçbir endüstriyel ürün, üretilemez. Her şey insan ve yaşamın sağlıklı yaşamasına ayarlanacak.

Sanayiyi denetler olmalıyız, tam tersi değil.

 

5. Bölüm – Yönetim (Liderlik)

 

İslam Birliğinin Başkanı

 

Yaratıcı Yüce Allah, yaşamın sahibi ve her şeyin mimarıdır ve bu nedenle her şeyin lideridir, bu nedenle "Allah" kelimesi = Her-şeyin-sonsuz-yöneticisi anlamındadır, bu dünyada olduğu gibi, ahrette ve her yerde var olan Yöneticisidir.

Bir ayet:

20/98اَعُذُ باِللهِ مِنْ الشَيْطاَنِرَّجيِمْ - إِنَّمَا إِلَهُكُمْ اللَّهُ الَّذِي لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ وَسِعَ كُلَّ شَيْءٍ عِلْمًا


Kelimesi kelimesine çeviri: [Öylece yöneticiniz Allah’tır, Yönetici durumda-bulunan yok, sadece “O”. Tüm {gerekli-görülenleri} bilerek belirginleştirdi].

Gelenek dilinde: <sizin yöneticiniz Yüce Allah'tır = sizin yöneticiniz Herkesin-sonsuz-yöneticisidir. Yönetmek durumunda-bulunan yok, sadece “O”, gerekli-görülen her şeyi bilerek belirginleştirdi = yarattı>.

Geniş bilgi, Almancadan yayınladığım: Ağır sorular için: Kur-an konuşsun adlı kitapta.

 

Sadece mimarimiz Yüce Allah, insanlara sonsuza dek ne olacağını bildirir. Bu nedenle, bizi aydınlatır ve sonsuza dek süren yolu gösterir. İnsan inansa da inanmasa da, istese de istemese de hayatta hiçbir şey değiştiremez, Yaratıcı Yüce Allah neyi nasıl öngörmüş ise o öylece ebediyet içinde süregidecek, hiçbir şey değişmeyecek.

Ahiretteki yaşam için hazırlık yamak üzere İslamiyet’i = her-şeyi-yolu-yordamına-sokanı uygulamaya koydu ve İslami eğitim ile Dünya işlerini Cennete göre eğitecek. İslamiyet insanları Cennet için eğitir, bunun için de biz insanlar, dünyaya yerleştirildik. Biz de isteyerek özgürce kendimizi İslam eğitimi ile Cennete göre eğiteceğiz. Tüm insanlar da bunun için = Cennet gitmek için yaratıldıkları için herkes kendini Kur-an eğitim değerleri ile eğitecek. Bu dünyada kendini Cennete göre eğitmeyenler, öbür dünyada Zorunlu-eğitim-karargâhında, Cennete göre zorunlu eğitilecekler.

"Cennet mükemmel bir hayat, oraya gidebilmek için herkes Cennet-varı insana eğitilmesi gerekir”.

 

Herkesin kendisini gelecekteki yaşamına hazırlayabilmesi ve zorunlu-eğitim-karargâhına gitmek zorunda kalmaması için yalnızca Yaratıcı Yüce Allah tarafından yönetilmesi gerekiyor. Böylece tüm insanlar için Dünya güvenliği ve özgürlüğü güvence altına alınır. Bu nedenle Dünya düzeni ve Cennete hazırlanmak ancak Yaratıcı Yüce Allah tarafından mümkün olabilir, Onun Yönetimi- gereklidir.

Bütün bunlardan dolayı İslam-birliğinin kurucusu Yüce Allah'tır ve dolayısıyla İslam Birliği'nin başkanıdır. Yüce Allah, Herkesin-sonsuz-yöneticisidir, ama insan düzeyinde Yönetici olur eğer biz Onu isteyerek Yönetim başkanlığına seçersek veya Yönetici olarak alırsak. Yaratıcımız Yüce Allah, kimseye yumruk göstermez, her şey özgür irade ile anlayış üzerinden yürüyecek.

 

Dünya güvenliğini ve özgürlüğünü güvence altına alan Dünya-temel yasaları, dünya devam ettiği sürece, tüm insanlar tarafından Müslüman olmasalar bile, dünyanın bu temel yasalarını tanımaları ve yerine getirmeleri gerekir.

 

Yaratıcı Yüce Allah'ı Yönetim başkanı seçenler ve Başkan olarak alanlar ve öylece İslam düzenini uygulamaya koyanlar, kendi memleketleri için yönetmenliği kurarlar. Ne kadar fazla Sektör = Bakanlık küraralarsa, o den yönetmenliklerini zenginleştirirler.

Ama ondan öyle Devlet başkanı veya Başbakan seçilmiyor, sadece yönetmenlik başkanı seçilecek. Yönetmenlik başkanı, vatandaşlar tarafından memleketin en erdemi ve takvası olanı, okumuş ve görgülüsü aranıp seçilecek. Yaşı en azından 40 olacak.

.

Devlet başkanı, dünyanın başkanı ve dünyanın yöneticisi saltanatın sahibi Yüce Allah-tır, bunun için de Allah = Herkesin-sonsuz-yöneticisi demektir.

 

Hazırlık geçici olarak Kur-an tercüman Mustafa Beder tarafından yürütülüyor.

 

 

6. Bölüm - üye olmak

 

Üye olmak veya katılmak demek, gerçek anlamda İslam Birliği'nin programını okumak anlamına gelir, eğer faydaları tanır ve kabul ederseniz, katılmayı ve yardım etmeyi kabul ederseniz, e-postası ile ve yazılı olarak kayıt olun ve üye olun.

 

“Eğer birisi İslam Birliği'ne inanmaz fakat üye olursa, tüm insanların özgürlüğü ve güvenliği için çalışır ve aynı zamanda Dünya yaşamının güvenliği için çalışmış olur, öylece de kendisi ve ailesi yararlanmış olur.”

 

Bilgilendirmek: “Bu bireyler = İslam Dinine inanmayıp da İslam-birliğine üye olup bu doğrultuda çalışanlar, emekleri karşılığı ahrette Cennet adına bir şey beklememelidirler. Çünkü bu tür kimseler Dünya yaşamının güvenliği ve insanların özgürlüğü için çalışıyor ve karşılığını bu dünyada alıyorlar.

Eğer Dünya yaşamını Cennet için Yaratıcı ve Yönetici Yüce Allah’ın yönetim çatısı altında şekillendirirlerse, ancak o zaman emekleri karşılığı Cenneti hak etmiş olurlar.

Bu kimseler de daha önce İslam dinine girmiş olacaklar, yoksa bu tür kimseler sadece bu Dünya huzuru ve saadeti için çalışmış olurlar.

 

 

 

 

 


 

 

 Hizbu-Allah >         Allah'ın birliği

Dünya -

İslam-birliği,

tüm Dünyaya tanıtılmaktadır.


www.islamverein.com