Müftü ve İslam fakültelerine gönderdiğim yazılar


 

Sunum 1    Gönderiş tarihi: 26.2.2013 


 

İslam dininin – Hıristiyanlaştırılması

 

Kur’an Ayeti ile yaratıcımız yüce Allah’a yapılan büyükbir iftiranın - Kur’an dilinde tercüme ve izahı:

 

 
 

      Kur-an'ı kendi dilinde tercüme etmek için yeterince Türkçe kelime bulunmadığı için yeni kelimeler geliştirdim. 

        Geliştirdiğim yeni kelimeleri “burun-tırnakları {  } arasına aldım ve aralarını bitiştirmek çizgisi  –  ile bitiştirdim. Ayetlerin tercümesini, kırık tırnakların [  ] arasına aldım. İlk tercümenin kolay anlaşılmasını sağlamak için de- gelenek dilde tercümesini, kırık köşebent  <  > arasına aldım.

 

{ - }  =Yeni kelime.

[  ]    = Ayet Tercümeleri.

< >  = Ayetler, gelenek dilinde.

                                                                            Mustafa Beder

 

Giriş

 

        İnsanın güven ve sağlık içinde yaşaya-bilmesini sağlamak için gerekli görülen en önemli konu, Din konusudur. Bundan dolayıdırki- tüm Milletler güvenli yaşaya-bilmelerini sağlamak için kendi çıkarlarını koruyacak ve gelecek kuşaklara devredilecek Dinler geliştirdi ve geliştirirler. Böylece dünyada bugüne kadar 60 civarında Din geliştirildi. Ne yazıktır ki son dönemlerde Dinler, etkinlerini kaybediyor.

        Dinlerin diğer bir özelliği, kendi katılımcılarını (ümmetlerini), diğer Millet ve dinlere karşı korumasıdır. Dolayısıyla bir millet kendi varlığını koruya-bilmesi için mutlak bir Din’e sahip olması gerekir. Sahip olacakları dinin içerdiği değerleri veya yasaları ne kadar kapsamlı ve donanımlı olursa, O milletin yücelmesi, O oranda yüksek olur.

        Dünya milletlerinin bu tabii gelişmeleri- Dünya yönetimini eline geçirmek isteyenlerin önüne bir engel oluşturdu. O tür güçler, istedikleri milletleri öyle kolayca kendi denetimleri altına alamadıkları için engel olan dinleri, delmeye veya aşındırmaya çalışır. Kimileri kaba güçle,kimileri geliştirdikleri okulları O-tür memleketlere sokarak, diğer bazıları geliştirdikleri sanayi ürünlerini kullanarak “kendi milletlerini koruyan dinleri”, kendi çıkarlarına göre deşmeye çalışır.

        Eğer bir Din, yönetim konusunda iktidara talip değilse, Dünya hâkimiyetini ellerine almaya çalışanlar için bir sorun teşkil etmedikleri için- taarruzlardan muaf tutulur. Sadece milletlerin yönetimine veya siyasete talip olan Dinler- saldırıya uğrar. Bu yapılan saldırılara gösterilen gerekçeler, O tür dinlerin kendi milletlerini baskı altına alarak gelişmelerini engelliyor –olmalarıdır.

        Bunun yanında Dünya hâkimiyetini eline geçirmeye çalışanlar bu tür Din ve milletleri gericilikten kurtarmak için- örneğin: Hürriyet, demokrasi, İnsan hakları, bilimcilik, muasır medeniyet ve sanayileşmek gibi çağrışımlarla aldatıp tüm Dünya dinlerini deşmeye ve yok etmeye çalışır. Diğer yandan kendi dinlerini Dünya çapında iktidara taşımaya çalışır.

 

       Tüm dünyada kendi inanırlarını başka hiç bir kimsenin Din, sistem ve düzenlerin denetim ve yönetimine vermeyen tek Din, İslam dinidir. İslam dini, insanların yaşamını A – Z  kadar denetim altına alarak cennetlerini kazanmalarını sağlar. Bu kapsamlı denetim, İslam dininin en yoğun saldırılara maruz kalmasına neden olmuştur.

       Yapılan amaçlı ve sistemli saldırılarla İslam dininin iktidara olan talebi eritilerek Cami dinine dönüştürüldü. Bununla da yetinmeyenler = ola-ki İslam dini camilerde de canlanır endişesiyle- Yasal hükümleri, diğer dinlerle karıştırılarak belirsizliğe büründürüldü.

 

         Değiştirilen İslam dininin Yasal hükümleri - veya oluşturdukları yapay tercümelerle belirsizliğe sokulan Kur’an, İslam aydını tarafından kurcalanmasın diye de, Ateş ile yanan bir Cehennem oluşturdular. Kimonların yaptığı “yapay tercümelere” karşı fikir beyan etmeye kalkışırsa, onu, O ateşle yanan cehennemlerinin içine- ebedi kalmak üzere postalayı verirler.

          İslam aydını da ateşten çok korktuğu için önlerine dayatılan “yapay tercüme” ile yetinerek inandık dedikleri Din’i, inanmıyoruz dedikleri dine - malzeme olarak kullandırıyorlar. Böylece İslam aydını, kendi dinini, kendi eliyle çelişki ve tutarsızlıklara sokarak - eritip yok etmeye çalışıyor.

          İslam aydınının öğrendiği Dil ve yaptığı tercümenin ne kadar tutarsız ve çelişkili olduğunu gördüğü halde bile-bile ısrarla yaratıcımız yüce Allah’ın Ayetlerini tahrif ederek düşmanın ekmeğine durmadan–yağ sürmektedir.

       Şimdi, burada söylenilenlerin ne derece doğru ve isabetli olduğunu görmek için Kur’an dan bir Ayet alıyorum. Aldığım Ayet, 5.Sürenin 5. Ayetidir.

Ayet metinden:

5/5. اَعُذُباِللهِ مِنْ الشَيْطاَنِرَّجيِمْ  -

الْيَوْمَ أُحِلَّلَكُمْ الطَّيِّبَاتُ

- وَطَعَامُالَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ حِلٌّ لَكُمْ

- وَطَعَامُكُمْحِلٌّ لَهُمْ

- وَالْمُحْصَنَاتُ مِنْ الْمُؤْمِنَاتِ وَالْمُحْصَنَاتُ مِنْالَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ مِنْ قَبْلِكُمْ إِذَا آتَيْتُمُوهُنَّ أُجُورَهُنَّ

مُحْصِنِينَ غَيْرَ مُسَافِحِينَ وَلَا مُتَّخِذِي أَخْدَانٍ   -  وَمَنْ يَكْفُرْ بِالْإِيمَانِ فَقَدْ حَبِطَعَمَلُهُ وَهُوَ فِي الْآخِرَةِ مِنْ الْخَاسِرِينَ

 

Ayeti, önce mevcut tercümelerden veriyorum:

1. İbni Kesir tefsiri: <bugün size iyi ve temiz olanlar helâl kılındı. Kitap verilmiş olanların yemeği size helâldir, sizin yemeğiniz de onlara helâldir. Mümin kadınlardan iffetli olanlar ve sizden önce kitap verilenlerden iffetli kadınlar, zina etmeksizin, gizli dost tutmaksızın ve mehirlerini verdiğiniz de size helâldir. Kim de imanı inkâr ederse, yaptıkları boşuna gitmiş ve o, ahrette hüsrana uğrayanlardandır>.

2. Diyanet tercümesinden: <Bu gün size temiz ve hoş şeyler helâl kılındı. Kendilerine kitap verilenlerin yiyecekleri size helâldir, sizin yiyecekleriniz de onlara helâldir. Mümin kadınlardan iffetli olanlarla, daha önce kendilerine kitap verilenlerden olan iffetli kadınlar da, mehirlerini vermeniz kaydıyla, evlenmek, zina etmemek ve gizli dost tutmamak üzere size helâldir. Her kim de inanılması gerekenleri inkâr ederse bütün işlediği boşagider. Ahrette de o, ziyana uğrayanlardandır>.

 

El-insaf!

     Eğer Ayet böyle anlaşılır ve böyle anlatılırsa, Müslümanlıktan geri nekalır veya Kur’an’a ne gerek kalır. Avrupalılar gibi yeyip içeceksin, Avrupa kadını ve erkeği ile evlenip avrupalı yuva kuracaksın, ondan sonra ben Müminim–diyeceksin, nasıl?

Eğer Müminlerin yaşamı, bugünün sahte Ehli-kitapçılarına uydurulur veya bağlanırsa, ne Kur’an’a ve nede bizim peygambere –gerek kalır. Tüm bunlardan daha önemlisi, yaratıcımız yüce Allah’a çok ağır iftiralar yapılır ve öylece İslam dünyası, Cehennem’e sürüklenir.

 

Şimdi 5/5. Ayetin önce Kur’an dilinde tercümesi:

             [Dönemin yaraşanları- size ait {uydurulup-derlendi} ve

- Kitap aktarılanların yiyecekleri size ait {uydurulup-derlendi} ve

- Sizin yiyecekleriniz onlara ait {uydurulup-derlendi}.

- {Güvence-alan}-kadınlardan {derli-tutulanlar} ve

- Sizden önce Kitap aktarılanlar dan {derli-tutulan}-kadınlar– {ileri-çekilişleri} onlara aktarıldığı zaman {koyu-vermenin} püskürtülüşünde {derli-tutulursa} ve {ekte-yaramaya} alınmazsa!

        Ve kim kesinleşmiş {güvence-alanları} karalarsa, yaptıkları {geçersiz-sayılacak} ve O, {uğruna-biçilişin} içeriliğinde {kayba-uğrayanlar} dan dır].

 

5/5. Ayeti, gelenek dilde:  <siz Müminlere - döneminizde = Kur’an döneminde yiyecekleriniz Yaratıcı yüce Allah’ın emrine göre –verildi> =Böylece müminlerin neleri yeyip içecekleri- Kur’an hükümleri ile belirlendi. Buhüküm – kesindir.

-          Kendilerine Kitap aktarılanların yiyecekleri- sizin aldığınız emirlere göre –aynıdır,

-          Sizin yiyecekleriniz de- onların aldığı emirlere göre –aynıdır.

-         Mümin kadınlar dan Kur’an’a göre yaşayanlar ve

- Siz-den önce kendilerine Kitap aktarılanlar dan size verilen Yasalar çerçevesinde korunan kadınlar – kendilerine mehirleri aktarıldığı zaman sabahleyin kapıdan atılmamak ve bir çıkar uğruna kullanılmayıp Yaratıcı yüce Allah’ın emrine göre korundurulurlarsa-…

        Kim kesinleşen “güvence-alanları”= kesinleşen İslam yasalarını - karalarsa, yaptıkları geçersiz sayılacak ve O, kıyamet döneminde, kayba uğrayanlardandır>.

 

“Güvence-alanları” ikilemli kelimenin Ayetteki karşıtı <İman> dır. <kim imanı inkâr ederse> -denemez, çünkü <İman> inkâr edilemez sadece gizlenir, birinden korkulduğu zaman- ona karşı <İman> gizletilir.

Güvence-almak = günah işlenmesin diye - kişiyi “güvence-almak” veya yasalarla kendini “güvence-almak veya da Kur’an ile kendini güvence-almak.

       <İman>kelimesinin “Güvence-almak” anlamında olduğunu ve <Kâfir> kelimesinin“karalamak” anlamında olduğunu Türkçeden yayınladığım “İslam Din-inde: yenileme ve diriliş” adlı kitapta, Ayetler ışığı altında açıkladım, gerekli gören, oradan yararlana-bilir.

 

Şimdi başlangıçta 5/5.Ayeti ile bize genel olarak ne öğretiliyor –onu görelim:

 

        Bilindiği üzere tüm Yahudi ve hıristiyanların yeyip içtikleri ve hazırlanışları- gayrı İslam’ı olmakla beraber Tevrat ve İncil’e göre de –hazırlanmıyorlar. Yaratıcımız yüceAllah 5/5. Ayetinde Yahudi ve hıristiyanların yeyip içtiklerinin gayrı İslam’ıolduğunu bildirerek Müslümanlara: onların yeyip içtiklerine ve evlilik usullerine göre değil de - sadece Kur’an hükmüne göre davranmayı emrediyor.

        Yaratıcımız ve yöneticimiz yüce Allah, Ayeti öyle ustaca kurdu ki, Yahudi ve hıristiyanların Tevrat ve İncil’i tahrif ettiklerini gösterirken onların: Ehli-kitabız deyip kendi kafalarına göre geliştirdikleri sistem ve yasalarla yaşadıklarını vurgulayarak- gerçek Ehli-kitap olarak nasıl yeyip içeceklerini ve nasıl evleneceklerinin gerekli olduğunu –Kur’an ile yeniden bildiriyor.

         Eğer Ehli-kitap diye geçinenler, Ehli-kitaplara göre yeyip içseler ve evlenip Aile kursalar-dı, O zaman onlarda sizin gibi yeyip içip evlenerek Aile kuracaklardı, çünkü size verilen Yasalar, onlara da aynen verildi. Siz onlara göre değil, onlar size göre davranmaları gerekir, çünkü döneminizde geçerli olan Kur’an-dır.

 

Ara bilgilendirmek!

 

Birileri, 5/5.Ayeti ile Kur’an’ın tüm hükmünü kaldırılmaya çalışıldığı için Ayette ki “anahtar” kelimeleri, boyutsal ele alarak diğer Kur’an Ayetleri ile denetleyerek anlamlarını bire bir bularak kelimesi kelimesine tercüme yapacağım. Öylece 5/5.Ayetini, hiç kimsenin kuşku gözüyle bakamayacağı kesin anlamına kavuşturacağım.Lütfen okuyucu aynı itinayı göstererek benimle beraber acele etmeden düşünerek okusun. Son.

 

Şimdi 5/5. AyetinKur’an diline göre –açıklanışı:

 

        Ayetin birinci cümlesi: <Dönemin yarayışlı olanları- size ait {uydurulup-derlendi}> =Kur’an döneminde size, neleri yeyip içecekleriniz, belirlendi. Sırf sizin için yaratılanlardan yeyin için. Bu hüküm, tüm Müslümanlar için tartışılmaz temel bir Yasa’dır. Müslümanların neleri yeyip içecekleri açık seçik Kur’an da–bildirildi.

 

        5/5. Ayetin yapımcısı <Helâl> kelimesidir. Bu kelime Türkçeye de “Helâl” olarak tercüme edilir. Bir kelime, başka bir Dil-e aynı kelime ile tercüme edilemez, sadece açıklanır, tercüme için başka birkelime gerekir. Bu tür tercüme, tüm Dünya da “kuraldır”, kelimesi – kelimesine.<Helâl> kelimesi, diğer dillere de aynen yanlış tercüme edilmektedir.

         <Helâl>kelimesinin Türkçe karşıtı bulunmadığı için “uydurup + derlemek” kelimelerini birleştirerek {uydurup-derlemek} olarak veriyorum. Kişinin yararına göre {derleyip-uydurmak} veya işleri, Cennete göre {derleyip-uydurmak} = Helâl. Örneğin: Kur’an Ayetleri okunarak kesilen Et, Helâldir = Et kesimini, Kur’an Ayetleri ile Cennete göre {derleyip-uydurmak}. Bu kimseler, kıyamet günü yaptıkları Et kesiminden–sorumlu tutulmayacak, çünkü yaptıkları Et kesimini, Yaratıcı yüce Allah’ınemrine göre “derleyip-uydurdu”. Nasıl ki yaratıcımız “yiyeceklerimizi” bizim için derleyip-uydurdu ise, biz de işlerimizi, O-nun emrine görederleyip-uyduruyoruz. Helâl = emre veya beklentiye göre halletmek =derleyip-uydurmak.

Daha iyi anlaşılması için Kur’an dan birkaç örnek Ayet:

5/2.   اَعُذُ باِللهِ مِنْالشَيْطاَنِرَّجيِمْ  - يَاأَيُّهَاالَّذِينَ آمَنُوا لَا تُحِلُّوا شَعَائِر اللَّهِ َ

  

         Ayetin tercümesi, önce mevcut tercümelerden: <Eyiman edenler, Allah’ın nişanelerine saygısızlık etmeyin>. Cümlede geçen “saygısızlık” kelimesi, Ayette <Helal> olarak bulunuyor.  Bu durumda mevcut tercümeciler, söyle tercüme etmeleri gerekir: <ey iman edenler, Allah’ın nişanelerini <helâl>etmeyin>, yapılan bu tür tercüme de bir şey ifade etmediği için“saygısızlık” kelimesi ile tercüme edildi.

           Ayetin Kur’an dilinde -tercümesi: [Siz güvence-alanlar}! Allah’ın {yönetim-biçimini} {uydurup-derlemeyin}] = Yaratıcı yüce Allah’ın“sistemini” çıkarlarınıza göre “uydurup-derlemeyin”, öyle de olur böyle de olur demeden size nasıl verildi ise, onları öylece uygulayın. Kafalarınıza göre veya birilerinin beklentilerine göre “derleyip-uydurmayın”.

20/27  اَعُذُ باِللهِ مِنْ الشَيْطاَنِرَّجيِمْ  - وَاحْلُلْ عُقْدَةً مِنْ لِسَانِي

  

          Mevcut tercümeden:<Dilimden bağı çöz>, yapılan bu tercümede- <Helâl> kelimesi bulunmuyor, Ayetten çıkartıldı.

Ayetin Kur’an dilinde tercümesi: [Dilim den tutukluğu- {uydurup-derle}] ki, Kuvvetli bir hatip olarak –konuşa-bileyim.

Son bir Ayet:

66/2  اَعُذُ باِللهِ مِنْ الشَيْطاَنِرَّجيِمْ  - قَدْ فَرَضَاللَّهُ لَكُمْ تَحِلَّةَ أَيْمَانِكُمْ وَاللَّهُ مَوْلَاكُمْ وَهُوَ الْعَلِيمُالْحَكِيمُ

         

  Mevcut tercümeden:<Allah, yeminlerinizi bozmayı size meşru kılmıştır. Allah sizin yardımcınızdır, hüküm ve hikmet sahibidir>.

          Bu tercüme 16/91 Ayetine ters düşüyor veya çelişki oluşturuyor, çünkü 16/91 Ayetinde:<…yeminlerinizi, bozmayın…> diye emrediliyor.

Ayetin Kur’an dilinde tercümesi: [Allah, size ait yeminlerinizi {uydurup-derlemekle, {yükümlü-tutar}. Allah dır {Çeki-yönlendiriciniz, ve O-dur {oluşu-bildirişleri} bilici] yeminlerinizi “uydurup-derlemeyi” = sizi- yeminleriniziyerine getirmekle yükümlü tutar. Yaratıcı yüce Allah, bozacağınız yeminlerden dolayı- sizi sorumlu tutar, yeminlerinizi mutlak yerine getirin.

       Böylece  <Helâl> kelimesinin Kur’an dilinde ki anlamı- “{uydurup-derlemek}” olduğunu, Kur’an Ayetleri ile belgeledik.

 

         5/5. Ayetinin birinci cümlesinde ki  “yarayışlı”  kelimesinin Ayette ki karşıtı <Teyyip>dir,  Türkçe anlamı “iyi” veya temiz olarak verilir. Böylece <Teyyip> kelimesi, yersiz ve tutarsız anlamlaştırılıyor, çünkü birileri için iyi olan - bir başkaları için iyi olmaya-bilir. Böyle sakat olan bir kelime, Kur’an tercümesinde tutarsızlıklara yol açar.

        Daha önemlisi,eğer <Teyyip> kelimesi “iyi” anlamında olursa, O zaman Ayetleri tercüme ederken <Bugün size iyiler helâl kılındı> deyince, yaratıcımız yüce Allah’ın kötü şeyler de yarattığını söylemiş olur ki bu tür düşünce, Kur’an’ın tümüne ters düşer.

 

<Teyyip> kelimesini daha iyi anlamak için iki Ayet alalım:

  3/38  اَعُذُ باِللهِ مِنْ الشَيْطاَنِرَّجيِمْ  - هُنَالِكَ دَعَا زَكَرِيَّا رَبَّهُ قَالَرَبِّ هَبْ لِي مِنْ لَدُنْكَ ذُرِّيَّةً   طَيِّبَةً  إِنَّكَ سَمِيعُ الدُّعَاءِ

       [Orada Zekeriyya yetiştiricisine {özel-seslendi}: katından bana “yarayışlı” {kenar-uca-bırakılanı} {yana-bırak}. Sen’sin {özel-çağrıları} işiten]. Zürriyet ={kenar-uca-bırakılan} = peşimden gelecek kuşak, arapçadan başak bir kelime ile= Nesil.

       Bana {kenar-uca-bırakılan} yarayışlı = Dini ve Görgü geleneklerimi yaşatacak çocuk ve torunlar yanıma-ver, “Sönük-tipi” davranmanın –karşıtı.

İkinci bir Ayet:

13/29   اَعُذُباِللهِ مِنْ الشَيْطاَنِرَّجيِمْ  -الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ  طُوبَى   لَهُمْوَحُسْنُ مَآبٍ

  

        [{Güvence-alanlar} ve {çekip-uydurarak} çalışanlar, onların “yararına” olur ve {ön-güdülenleri} özgün olur]. İman edenler düzenli çalışırlarsa, onların “yararına” olur = ahrette onların işine yarayacak.

        Bununla beraber “iyi” kelimesinin izahını veya açıklamasını yaparsak: “iyi” –demek “yarayışlı” demek olduğunu söylemekle şimdilik yetinelim. Bu durumda “iyinin” yerine “yarayışlı”konunca – yaratıcınız yüce Allah sizin için yarattıklarının size yarayanlarından = yakışanlardan –yeyin olur. İki örnek:

1.     Dünyamızda yaşayan tüm Canlı-varlıklar için yiyecekleri kendi Tür vecins yapılarına = yararlarına göre –yaratıldı. Her Tür Canlı-varlık, sadece kendine has = yararına göre yaratılanlardan yer. Tüm Canlı-varlıklar doğumu ile beraber- ne yiyeceğini bilir. Hiçbir Canlı-varlık şaşmaz.

         Yaratıcımız yüce Allah biz insanları, özgür davranıp özgürce yaşamamızı sağlamak açısından ve yaratıcısını dinlemek gereği bakımından - yiyeceklerine şartlandırmadı. İnsan isterse yaratıcısını dinlesin ve onun için yarattıkları   “yarayışlı” olanlardan yiyerek diğer Canlı-varlıklardan farklı olduğunu göstersin, isterse karışık yesin. Bu birinci örneğe bağlantılı olarak-

2.     Örnek: Yaratıcımız yüce Allah İnek ve Koyun’u bizim için yarattı = koyunun sütü ve yoğurdu, yağı ve peyniri, ayranı, danası, eti, derisi, yünü ve gübresi,kapıların başına takılan boynuzu, tüm bunlardan sadece İnsanlar yararlanır. İnek ve Koyunun  A – Z -ye hepsi, bizim için = <siziniçin {uydurup-derlenen} yarayışlı olanlardan yeyin> –olur. Ey İnsanlar! Size yakışanlardan yeyin veya ey İnsanlar! Cennet-varı bir İnsan olabilmeniz için sadece sizin için yarattığım “yarayışlı” olanlardan yeyin.

 

       Dolayısıyla 5/5.Ayetinin birinci cümlesinde: başta Müslümanlar olmak üzere tüm İnsanların nelerden yiyecekleri –öğretiliyor.

       5/5. Ayetinin inceliği, Ayetin içerdiği Yasal hükümler, sadece müslümanlara ait olmadığını–bildirmiş olmasıdır.  Bunu da, Ayette gelen diğer cümlelerle açıklıyor.

İkinci cümle: <ve sizin yiyecekleriniz onlara ait {uydurulup-derlendi}> = size verilen yasal hükümler, Ehli-kitaba da aynen verildi. Onlar da sizin yiyeceklerinizi hazırladığınız gibi –yiyeceklerini hazırlamaları gerekir.

3.     Cümle <ve Kitap aktarılanların yiyecekleri size ait {uydurulup-derlendi}= ehli-kitaba verilen yasaların aynısı, size de verildi. Yiyecek konusunda hepinize verilen yasalar aynıdır. Bundan dolayıdır ki, yahudilere verilen bazı Et konusunda ki ceza mahiyetli yasaklar, Kur’anda özel olarak ceza mahiyetli oldukları –anılır. Yasa değişikliği, söz konusu değildir.

 

Konunun kolay anlaşılması bakımından kısa birbilgilendiriş:

 

       İslam dini - Dünya yaşantısının nasıl yaşanacağını ve cennetin nasıl kazanacağını öğreten bir “eğitim sistemidir”. Bu eğitimsistemi, Adem a.s. –dan başlayıp Dünya yaşantısının sonuna kadar devamede-gidecek.

Dolayısıyla başta verilen Yasalar, sonuna kadar aynen devam ede-gider. Sadece insanların gelişmek durumlarına göre aşamalı olarak genişletilerek dönemin tüm yaşamak alanlarını denetim altına alarak hepsini Cennete göre biçimlendirir. Bu konu Kur’an da genişçe açıklanır, onlardan bir Ayet:

 

4/47  اَعُذُ باِللهِ مِنْ الشَيْطاَنِرَّجيِمْ  - يَاأَيُّهَا الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَآمِنُوا بِمَا نَزَّلْنَا مُصَدِّقًا لِمَا مَعَكُمْ 

  

          [Siz Kitap aktarılanlar! Sizinle beraber olanın “donatıcısı” olarak kondurduğumuz ile {güvence-alın}…] = <siz ehli-Kitap! Size daha önce verdiğimiz kitapların donatılmış olan Kur’an’ı –verdik, onun ile işlerinizi güvence alın>. Ayetin eylemcisi, <Sedeke> kelimesidir.<Sedeke> kelimesi de, diğer kelimeler gibi yanlış anlamlaştırılır. Eğer kelime “sadaka” olarak anlamlaştırıl ise, Kur’an’ı çelişkiye düşürmekle beraberİslam Din’i- ‘sadaka’ dinine dönüştürülür.

 

İslam Din’i  “sadaka ve kurban”  Din’i değildir, İslam Din’i “donatan ve bütünleştiren bir Din’dir”. Sadaka kelimesinin Kur’an dilinde anlamı = Donatmak anlamındadır. Daha kolay anlaşılması bakımından Kur’andan birkaç kanıtlayıcı Ayet:

4/4   اَعُذُباِللهِ مِنْ الشَيْطاَنِرَّجيِمْ  -وَآتُوا النِّسَاءَ صَدُقَاتِهِنَّ نِحْلَةً

  

       Mevcut tercümelerden: <kadınlara “mehirlerini”gönül rızası ile veriniz> Ayette <Mehir> kelimesi yoktur, <Mehir> kelimesi, <Sadaka> kelimesinin yerine - tercümeye kafadan kondu. Onların tercümesinde şöyle olmalı idi: <kadınlara – “sadakalarını” gönül rızası ile verin>.

 

Ayetin Kur’andilinde tercümesi:

      [Kadınlara  –“donanımlarını” tatlılıkla aktarınız…] = boşanan kadınlara, “sadakaları”değil de - tüm “donanımlarını”  = birikimlerini tatlılıkla veriniz.

 

İkinci bir Ayet:

26/84       اَعُذُباِللهِ مِنْ الشَيْطاَنِرَّجيِمْ  -وَاجْعَلْ لِي لِسَانَ صِدْقٍ فِي الْآخِرِينَ

  

       Mevcut tercümelerden: <sonra gelecekler arasında beni “doğrulukla” anılanlardan kıl> veya <”iyilikle” anılmak nasıp eyle>.

 

Ayetin Kur’andilinde tercümesi:

        [{Uğruna-biçilişin} içinde – “donatıcı” dillekoyu-ver] = beni, gelecek kuşaklar içinde- ders verici dillerle konuşturt.

Son bir Ayet:

2/177  اَعُذُباِللهِ مِنْ الشَيْطاَنِرَّجيِمْ  -أُوْلَئِكَ الَّذِينَ صَدَقُوا وَأُوْلَئِكَ هُمْ الْمُتَّقُونَ

  

         […Onlardır  “donatılanlar”  ve onlardır {önemli-tutanlar}] = onlardır önemli tutup kedilerini Cennete göre  “donatanlar”.

 

4/47. Ayetinedönünce: <Siz Kitap aktarılanlar! Sizinle beraber olanın “donatılmış” olarak kondurduğumuz Kur’an ile {güvence-alın}>.

Bir örnek:

        Bir çocuk ilkokula gidip yazmaya başlarken hesap etmeyi de öğrenmeye başlar. 15 Sene okula giderve aynı hesaplamayı öğrenir gider. Hesap işi - aynı hesap, ama her Sene hesap daha geniş alanlara açılarak öğretilir. 15. Sınıfa gelince, güncel yaşantının tüm hesap işlerini öğrenmiştir = 15 öğrenim aşamasında, genel hesap işlerini öğrenir.

 

“Bugünün okul sistemleri ise-  İslam’a bakarak düzenlenmiştir”.

 

        Almancadan yazdığım „Bei schwierige Fragen: Lass den Kur-an sprechen“ (Ağır sorular için: Kur-an konuşsun) adlı kitapta: İslam dininin 7 Sınıfta geliştiğini açıklıyorum. Aynı kitapta İslam dininin bir eğitim sistemi olduğunu ve Dünya yaşantısının nasıl yaşanıp Cennet ehli olunacağını öğreten bir eğitim sistemi olduğunu- Kur’an Ayetleri ve güncel gelişmelerle belgeledim.

5. sınıfın derskitabı- Tevrat 6. Sınıfın ders kitabı- İncil ve 7. Sınıfın ders kitabı Kur’an’dır. Sistem aynı sistem ve dersler aynı dersler, değişen sadece “donanım”. Her Sene (= dönem) = kitaplar daha geniş alanları kapsadığı için geçmiş sınıfa göre “donanımlıdırlar”.

Dönem- Kur’an dönemi, herkes kendi yaşamını Kur’an’a göre biçimlendirecek.  Ehli-kitap ise, sınıflarında kaldılar,dolayısıyla diploma alamayacakları için Cehenneme gitmek zorunda kalacak.

4/47. Ayeti, bunua çıklıyor: <siz Ehli-kitap! Kur’an sizde olan Tevrat ve İncil kitaplarının “donatılmış” kitabıdır, onunla Cennetinizi güvence alın. Eğer bu gerçeği karalar ve kendinize göre yasalar yapar onlarla yaşarsanız, bilin ki - yaptıklarınız geçersiz sayılacak>. Eğer Ehli-kitapsanız, size verilen temel yasalar, Kur’anda da verildi, Kur’an’a göre yaşarsanız, farklı bir Din yaşamayacaksınız.

        Yaratıcımız yüce Allah 5/5. konu Ayetinde, tüm müslümanlara seslenirken tüm ehli-kitabın da “yiyecek ve evlenmek konularında”Kur’an hükmüne göre davranmalarının gerekli olduğunu bildirerek müslümanlara: eğer Ehli-kitap sizin yiyeceklerinizi hazırlayıp yediğiniz gibi hazırlayıp yemezlerse, yaptıkları geçersizdir, sakın onların hiçbir şeylerine dokunmayın -yoksa sizin de amelleriniz “geçersiz sayılır”.

Temel yasaların aynen süregeldiğini 5/32. Ayeti - örnek olarak veriliyor: Tevrat’ta ölüm ile alakalı verilen Yasa, 3000 Sene sonra bize aynen veriliyor, Yasalar aynı.

 

Şimdi hep beraberce soralım:

        Ehli-kitap nesini İslam’a göre hazırlıyor? Alkolsüz sofraları olamaz, Domuz eti olmayan yemekleri olmaz. İster Çimencil ister diğer hayvanlar olsun, hepsi hunharca sopalarla döverek, cereyanlarla haşlatılarak kimi öldürülür kimide baygın olarak kesilir. Yiyeceklerini 5/5. Ayetinin birinci cümlesine göre seçmezler, hesaplarına ne gelirse, yamyamca öldürür ve yerler. Çoğu Sebze ve meyvelerin veraseti (geni) ile oynanmıştır ki, Kur’an hükmüne göre verasetle oynamak, kesinlikle yasaktır.

          Besledikleri Çimencil hayvanlara, her türlü yiyecek verilir. Ucuz hayvanların ve artık etleri eriterek hayvanlara yedirirler.Hormonlarla şişirilir. Kimi hayvanların Dana yapmak özellikleri körletilir ve Dana doğuracak olanlara - eldivenlerle saldırarak saygısızca aşılarlar. Çoğununveraseti ile –oynanmıştır.

        Genelde hep yığın hayvancılık yaparlar. Bunlar değil İslam yasalarına aykırı, İnsanlık ahlakına bile - ters düşer. Değil bir Müslüman, normal bir İnsan bile Ehli-kitap diye geçinen bu sahtekârların yiyeceklerini –yiyemez.

Sen bir Mümine, Yaratıcı yüce Allah’ın koyduğu yasaları hiçe sayacak kadar şuurunu kaybetmiş kimselerin sofrasından yer ve onlar gibi Aile kurabilirsin diye - nasıl diye-bilirsin? Diyorsan, amacın nedir ve kime çalışıyorsun?

 

Bu durumda 5/5. Ayetin 2 ve 3. Cümleleri;

      -Kitap aktarılanların yiyecekleri size ait {uydurulup-derlendi} = Ehli-kitap yasaları, Kur’an-ehlinin yasalarına göre verilmiş olmasına rağmen Ehli-kitap,hiçbir yiyeceklerini - “Kur’an’a göre hazırlamıyor”. Dolayısıyla ehli-kitabın sofrasından, Kur’an-ehli kesin-kez yiyemez, yasaktır.

-Sizin yiyecekleriniz onlara ait {uydurulup-derlendi} = Ehli-kitap, bizim yiyeceklerimizden- rahatlıkla - yiye-bilir.

 

5/5. Ayetinin 4 ve 5. Cümleleri;

        -{Güvence-alan}-kadınlar dan {derli-tutulanlar} ve

-Siz den önce Kitap aktarılanlar dan {derli-tutulan}-kadınlar–{ileri-çekilişleri} onlara aktarıldığı zaman {koyu-vermenin} püskürtülüşünde {derli-tutulursa} ve {ekte-yaramaya} alınmazsa!

4.  Cümle; Mümin kadınlar dan Kur’an yasalarına görey aşayan kadınlar ve

5. Cümle: ehli-kitabın Kur’an yasalarına göre yaşayan kadınlarından: Aileye “katılım payları” onlara verildiği zaman, eğlenip sonrasında salı vermemek kaydıyla ve çıkar için veya çalıştırmak için alınmayan kadınlar, Kur’an yasalarına göre ailede korunur saklanıyorlarsa, evlenmelerinizde- sakınca kalmamış olur.

       Sistem, aynı sistem, dolayısıyla Yasalar, aynı Yasa. Eğer tüm kesimler kendilerine verilen genel yasalara göre yaşarlar ise, birbirleri ile –evlenmelerinde, sakınca kalmaz.

 

4. ve 5. Cümlelerde yapımcı olan kelime, <Hesen>= “derli-tutulan” kelimesidir, kadınlar dan “derli-tutulanlar”. Önemine binaen <Hesen> kelimesinin bu anlamda olduğunu - kolayca anlamak için örnek olarak Kur’an dan birkaç Ayet:

 

16/18        اَعُذُ باِللهِ مِنْ الشَيْطاَنِرَّجيِمْ  - وَإِنْ تَعُدُّوا نِعْمَةَ اللَّهِ لَاتُحْصُوهَا إِنَّ اللَّهَ لَغَفُورٌ رَحِيمٌ

  

      [Ve eğer Allah’ın {eğitim-değerlerini} {kat-edecek} olsaydınız, onları “{derleyi-tutamazsınız}”.Allah özgürleştirip {derleyip-kayırandır}]. Eğer Yaratıcı yüceAllah’ın eğitim değerlerini sayacak olsaydınız, onları derleyip = yazıp kitaplara sığdıramazsınız.

 

14/21       اَعُذُ باِللهِ مِنْ الشَيْطاَنِرَّجيِمْ  -  سَوَاءٌعَلَيْنَا أَجَزِعْنَا أَمْ صَبَرْنَا مَا لَنَا مِنْ مَحِيصٍ

  

     [Sızlasakda göğüs-gersek de - nede bizim {derleyi-tutucular} dan var] = nede bizim ceza ve azaplarımızı - hasenata çevirecek ebedi tutacak kimselerimiz var.

      Artık bizim, bizi azapsal durumu, azapsız konuma derleyip-tutacak kimselerimiz yok. Bizi kötü veya günah olan durumlardan günahsız yaşayacağımız konuma dönüştürecek, kimse veya kimsemiz yok. Bu Ayetlerde görüldüğü gibi <Hesen> kelimesinin Türkçe katşıtı "derleyi-tutmak" anlamındadır. 

       5/5. Ayetinin 4. cümlesine dönünce; <günahlara bulaşmadan - kendilerini “derli-tutan” veya derleyi-tutan kadınlar> = Başı açık, kısa etekli ve dar giyinmeyip Kur’an’ın emrettiği şekilde – Elbise giyip “abanisini” takınan. Hovardalıklara bulaşmayan, diskotek ve meyhanelerde, plajlarda ve deniz sahillerinde kendilerini teşhir etmeyen, Anne vebabasına saygılı, Aile ve soyuna bağlı kadınlar. Bu davranışlar, <Hesene>= derli-tutulan kadınların vasıflarıdır.

 

<Hesen> = kendini günah olan davranışlardan “derli-tutan”.

 

     <Hesen>= Derli-tutmak kelimesini daha geniş çapta anlaya-bilmek için konumuzla alakalı olan veya 5/5. Ayetin 4. Cümlesine açıklık getiren 4 Ayet daha alalım:

Alacağım bu Ayet, İslam’a göre evlenmeyi emrediyor:

2/221  اَعُذُ باِللهِ مِنْ الشَيْطاَنِرَّجيِمْ  - وَلَا تَنكِحُوا الْمُشْرِكَاتِ حَتَّىيُؤْمِنَّ وَلَأَمَةٌ مُؤْمِنَةٌ خَيْرٌ مِنْ مُشْرِكَةٍ وَلَوْ أَعْجَبَتْكُمْ

-  وَلَا تُنكِحُواالْمُشْرِكِينَ حَتَّى يُؤْمِنُوا وَلَعَبْدٌ مُؤْمِنٌ خَيْرٌ مِنْ مُشْرِكٍوَلَوْ أَعْجَبَكُمْ أُوْلَئِكَ يَدْعُونَ إِلَى النَّارِ وَاللَّهُ يَدْعُو إِلَىالْجَنَّةِ وَالْمَغْفِرَةِ بِإِذْنِهِ وَيُبَيِّنُ آيَاتِهِ لِلنَّاسِلَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ

  

       [{Güvence-alıncaya} dek {işe-karışan}-kadınlarla evlenmeyin, “katılacak” {güvence-alan}-kadın, {işe-karışan}-kadın dan {uğruna-biçendir}, eğer {içinizi-kabartsa} da.

      - {Güvence-alıncaya} dek {işe-karışan}-erkeklerle evlenmeyin, {güvence-alan} üstlenecek-erkek, {işe-karışan}-erkekten {uğruna-biçendir}, {içinizi-kabartsa} da.

       Onlar İletişim’e {özel-çağırırlar, Allah {yon-yol-vermesi} ile Cennet’e ve özgürleştirmeye {özel-çağırır}. Böylece İnsanların anılaşa-bilmeleri için -{gidişatı-bildirenlerini} {dura-tutar}].

          Ayetin eylemcisi, <müşriktir> ve kökü<şereke>-dir, Anlamı = "İşe-karışmak". Geniş bilgi isteyen Türkçeden yayınladığım “İslam Din’inde: yenileme ve diriliş” adlı kitaptan elde ede-bilir. <Şereke> = işe karışmak,<Müşrik> = işe karışan.

        2/221. Ayeti, mümin - ve müşriklikten  - bahsediyor. “Müşrik” kelimesi, genelde yaratıcımız yüce Allah’a ortak koşmak olarak bilinir, müşrik olunca –“ortak” koşan olur. Yaratıcımız yüce Allah’a ortak koşulamaz. Kâinatın sahibi yüce Allah ile boy ölçüşecek kim ola-bilir. Bu-düşünülemez bile. Müşrik, dinsiz anlamında da değildir. Müşrik de inanır amaYaratıcı yüce Allah’ın yönetim işine karışır.

       Dinsiz veya sahte ehli-kitapçılar ile evlenmenin yasak olduğunu, gelen Ayet - bildiriyor.

      Kur’an hükmüne göre Mümin olan bir kimse, Mümin olmayan bir kimse ile – evlenemez. Ayet:

60/10  اَعُذُ باِللهِ مِنْ الشَيْطاَنِرَّجيِمْ - يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا جَاءَكُمْ الْمُؤْمِنَاتُمُهَاجِرَاتٍ فَامْتَحِنُوهُنَّ اللَّهُ أَعْلَمُ بِإِيمَانِهِنَّ   فَإِنْعَلِمْتُمُوهُنَّ مُؤْمِنَاتٍ فَلَا تَرْجِعُوهُنَّ إِلَى الْكُفَّارِ لَا هُنَّحِلٌّ لَهُمْ وَلَا هُمْ يَحِلُّونَ لَهُنَّ

  

         [Siz {güvence-alanlar}! {Güvence-alan} göç-eden kadınlar size geldiği zaman, onları imtihan-edin. Allah onları {güvence-almaları} ile bilir. Eğer onları {güvence-alıcılar}-olarak -bile-bilirseniz, onları karayanlara geri-vermeyin. Onlar onlara {uyduru-derlenemez}, onlar da onlara {uyduru-derlenemez}.

         60/10. Ayetinde bizim konumuzla alakalı olan cümle:<göç eden kadınlar size gelecek olurlarsa, onları denetleyin, eğer Mümin iseler, onları kâfirlere geri vermeyin= güvence-alan kadınları, güvence almayanlara -geri vermeyin. Müminler kâfirlere denk olamaz, kâfirler de, müminlere denk değildir>.

        "Bu Ayetin hükmüne göre: Mümin kimseler, mümin olmayan kimseler ile evlenemez –yasaktır".

        60/10. Ayetin hükmüne göre bir Mümin =yapacaklarını Kur’an ölçülerine göre “güvence-alan” bir kimse– işlerini Kur’an ölçüleri ile güvence-almayan biri ile evlenemez.

        Önemine binaen Ayet “Müslüman” kelimesini kullanmayıp “Mümin” kelimesini kullandı. Çünkü bazı kimseler Müslüman’ım der ve çoğu yerlerde -istediği gibi yaşar. Mümin ise - işlerini Kur’an’a göre “güvence-alan” kimsedir, gerçek İslamiyet’i yaşayan kimsedir veya Mümin = yaratıcımız yüce Allah’ın emirlerinin yerine getirilmesini “güvence-alan” kimse olduğu için genelde Kur’an hep Mümin kelimesini seçer. Mümin = Güvence-alan veya Kur’an ölçüleri ile işlerinigüvence-alan.

         "Böylece Kur’an hükmüne göre yaşayan bir kimse – Kur’an hükmüne göre yaşamayan bir kimse ile “evlenemez”- yasaktır".

 

        Dolayısıyla 2/221. Ayetinde ki <müşrik> -Kur’an hükmüne göre yaşamayan (dinsiz) olarak gösterilemez. Müşrik Müslüman’dır, ancak yaratıcımız yüce Allah’ın işine karışır. Örneğin: başın açıknamaz kılabilirsin, ayaklarını sıvazlamasan (mest etmesen de) da olur, şöyle yesen olur böyle yapsan da olur, şeriat olmasa da olur deyip- kendilikli ahkâm keserler = müşrik veya müşrikler, hem inandığını söyler veya çoğu müslümanca yaşar ve bazı durumlarda kendilikli davranır ve onları “İslam diye satar”.

 

        2/221. Ayetinin tercümesine dönünce Ayetin gelenek dilde anlamı:

-         Ailenin gelenek Görgü veanlayışına bağlanmayı “güvence-alıncaya” (= garanti verinceye) dek - kendilikli davranmayı isteyen kadınlarla evlenmeyin.

-         Aileye katılıp- Görgü veanlayışını güvence-alacak (= garanti verecek) kadın, ailede kendine göre işyapacak kadın dan –işleri, ailenin uğruna-biçer, her ne kadar da O kendilikli davranan kadın, içinizi kabartıyor da olsa.

-         Kadınlar da, ailenin İslam’ı ölçüler içinde yürütüleceğini güvence-almayı kabul edinceye (veya sorumluluk yükleninceye) dek başıboş erkeklerle evlenmesinler. Üstlenecek ( = sorumluluk yüklenecek) erkek, kendilikli davranan erkek den - İslam uğruna-biçendir, her ne kadar da içinizi kabartıyor da olsa.

       İşe-karışan Kadın ve işe-karışan Erkek = kendilikli yaşayacak Kadın ve Erkek, Cehennem’e çağırır. Yaratıcı yüce Allah işlere yön-yol vermesi ile Cennet’e ve özgürlüğe çağırır. Böylece insanların erdemleşmeleri için “gidişatınızı bildirenleri” (= Ayetleri) önünüze dura-tutar>.

        Ayet müminlere hitap ederken onlara, evlenme konusunda Eş seçimi yaparken <müşrik> olan kimseleri evlenmek listesine almamayı emrediyor.

Kendilikli davranmak sadece kişiyi bağlamaz, Aile, siyası parti ve sisteme kadar uzanır. Yaratıcı yüce Allah’ın sistemini kabul etmeyip kendi başına bir Din veya sistem geliştirerek ona göre yaşayarak Yaratıcı yüce Allah’ın yönetim işine karışır.

        İslam dışı dinler de kendi anlayışlarına göre sağlıklı ve güven içersinde yaşadıklarını hesap ederler. Sonuçta hepsi “yasalarını kendileri oluşturdukları için” hepsi kendilikli davranır. Kur’an hükmüne göre hem dinsiz ve hem de <Müşrik> = Yaratıcı yüce Allah’ın “yönetim”işine karışmış olur.

        Sadece Mümin- Yaratıcısı olan yüce Allah’a güvenir ve O’na itaat ederek yaşamını ikame eder, kendisi hiçbir zaman yaratıcısı olan yüce Allah’ın “yönetim” işine karışmaz = <müşrik> olmaz, kendilikli–davranmaz.

Şöyle de düşünüle-bilinir: Madem kendilikli davrananlara <müşrik> dendi, O zaman Dinsiz –denseydi? Dinsiz ise, dinsizdir, <müşrik>, Müslüman’ım da –diyebilir, hem Müslüman’dır ve hemde çoğu alanlarda kendilikli yaşar = beşeri sistemlerin yasalarına göre yaşar, adet ve geleneklere uyar.

       2/221 Ayeti de bu konuyu gündeme alır ve Müminlere= Güvence-alanlara seslenerek: kendilikli davranan Kadın ve erkeklerle evlenmeyin, çünkü onlar “işe-karıştıkları” = kendilikli davrandıkları için cehennemlik olurlar ve sizi de Cehennem’e çağırırlar ve sonunda cehennemlik ederler.

Yaratıcı yüce Allah’ın yönetimine karışan herkes- ister müminim desin ister Müslüman’ım desin, isterse başka Din veya sistemlerden olsun – müşriktirler. Bunlardan dolayıdır, Kur’an’ın çoğu yerlerinde: sizin “İlahınız” = yöneticiniz tek-dir –buyurulur.

Onlardan bir Ayet:

2/163     اَعُذُ باِللهِ مِنْ الشَيْطاَنِرَّجيِمْ - وَإِلَهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ الرَّحْمَانُالرَّحِيمُ

  

[Ve sizin yöneticiniz – Tek – yöneticidir. Yönetici yoktur – sadece “O” {derleyip-kayırmakta} olan {Derleyip-kayırıcı} –olandır].

         Yaratıcı yüce Allah’ın saltanatında, kendi zatından başka Yönetici yoktur. O-nun yönetim işine karışılırsa, hem Dünya işleri ve hemde Cennet, tehlikeye girer.

         <İlah> kelimesinin Yönetici anlamında olduğunu Almanca dan ve Türkçe den yayınladığım kitaplarda, Ayet ve bilimsel verilerle belgeliyorum, gerekli gören oralardan yeterince bilgi edine-bilir.

 

Konu Ayetine dönünce,

          <Müşrik> = işe-karışan veya kendilikli davranan Kadın, çalışmalarını Kur’an ölçülerine göre “Güvence-alan” bir erkekle–evlenir ise, Yaşam boyu erkeğin ayaklarına çelme vuracak veya vurmaya çalışacak, dolayısıyla Erkek ikide-bir takla atarak ayağa kalkamayacak. Eğer bir çözüm olmaz ise, boşanmaya gidecekler. Bu durum erkekler için de aynıdır. Bir Erkek, kendilikli yaşar da “Güvence-alan” bir kadınla evlenirse, O da kadına aman vermeyecek ve sonuçta ayrılığa gidecekler.

          Tüm bunlardan ve bunların getireceği sorunlardan yola çıkarak yaratıcımız yüce Allah kendi inanırlarına 2/221 Ayeti ile ders veriyor ve her iki tarafın yaşamalarını baştan kolaylaştırıyor.

         Her ne kadar da ehli-kitaba aynı Yasa verilmiş isede - Ehli-kitap diye geçinen sahtekâr kimselerin böyle Yasa ve evleniş biçimleri yoktur, onlar hep “ehli-kitapçılığı” kullanarak kendilikli yaşarlar.  5/5. Ayeti, bunu açıklıyor ve birde: Müminlere verilen bu Ayet hükmü, daha önceehli-kitaba da verildiğini bildiriyor, dolayısıyla Ehli-kitap da bu hükme göre davranması gerekir, davranmaz ise, sadece sözde Ehli-kitap olduğunu söyler ve öylece Yaratıcı yüce Allah’ın koyduğu düzene göre –davranmaz.

 

Konumuz olan 5/5. Ayet ile bağlantılı olarak-

<Şereke> (müşrik) kelimesinin “İşe-karışmak” anlamında olduğunu 24/3. Ayeti –belgelemektedir.

24/3    اَعُذُ باِللهِ مِنْ الشَيْطاَنِرَّجيِمْ - الزَّانِي لَا يَنكِحُ إلَّا زَانِيَةً أَوْ مُشْرِكَةً وَالزَّانِيَةُ لَايَنكِحُهَا إِلَّا زَانٍ أَوْ مُشْرِكٌ وَحُرِّمَ ذَلِكَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ

       [Zina eden-erkek, zina-eden-kadın veya {işe-karışan}-kadınla - evlenir.  Zina eden-kadın, zina eden-erkek veya {işe-karışan}-erkekle - evlenir. {Güvence-alanlara} böylesi – {açığa-alınmıştır}].

       Zina eden bir erkek, zina eden kadınla veya zina “işine karışan”, aracılık yapan veya da öyle işlere ulaşan = pezevenklik yapan kadınla –evlenir. Müşrik = işe-karışan.

       Zina eden kadın, zina eden erkekle veya zina “işine-karışan”, aracılık yapan veya da öyle işlere bulaşan = pezevenklik yapan erkekle –evlenir.

Kendilerini Kur’an ile “güvence-alanlara” veya Kur’an ile işlerini yürüten müminlere = Yaratıcı yüce Allah’ın emrinden dolayı zina etmeyen kimselere - böylesi “evlilik” –yasaktır. İslam dininde, alenen zina eden (orospuluk yapan) bir kimse – zina etmeyen bir kimse ile evlenemez, 24/3. Ayeti gereği -yasaktır.

 

Şimdiyine soralım?

       Ehli-kitap diye geçinen kimseler, bu Ayete uyuyor-mu veya bu Ayete göre davranıyor-mu? Ehli-kitap diye geçinen kimselerin yaşamında zina etmeyen kimseye rastlanamaz, çocuklarını bile rahat bırakmazlar. Hayvanlara bile tecavüz ederler. Turizm adı altında tüm Dünya insanının iffetve namusunu kirletmek için yarışıyorlar. Kirletmedik Deniz sahili bile–bırakmadılar.

        5/3. Ayetinin 4. Cümlesi, metres yaşamı yasaklamış olmasına rağmen, ehli-kitap diye geçinen kimselerin 2 – 10 arası ve daha dafazlasıyla gayrı meşru olarak seviştikleri eşleri var. Hayvanlar bile - onların şehvi işkencelerinden kurtulamıyor. Hangi Ehli-kitap kadını, <Hesen> = Kur’an’agöre yaşayan Mümin kadın gibi yaşar? Hangi Ehli-kitap kadını (noneler hariç) İslami giyinip “Abanisini” üstünealır.

 

Bir Mümin kimseye: sen ehli-kitapla evlene-bilirsin diye –nasıl diye-bilirsin!

 

        Kur’an hükmüne göre evlenecek karı-koca, evin Anne ve babasının ölünceye dek hizmetlerinde bulunacak. Ayet:

17/23   اَعُذُ باِللهِ مِنْ الشَيْطاَنِرَّجيِمْ  - وَقَضَى رَبُّكَ أَلَّا تَعْبُدُوا إِلَّاإِيَّاهُ وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَانًا إِمَّا يَبْلُغَنَّ عِنْدَكَ الْكِبَرَأَحَدُهُمَا أَوْ كِلَاهُمَا فَلَا تَقُلْ لَهُمَا أُفٍّ وَلَا تَنْهَرْهُمَاوَقُلْ لَهُمَا قَوْلًا كَرِيمًا

  

      [Ve yetiştiricin {öne-çıkarı-koyuyor}! Sadece O’nu üstlenin ve Dölleyenlere {özgün-davranın}. Onlardan herhangi biri veya tümen senin varında {yüksek-tutmaya} erişirse, onlara ait {dayatı-vereci} söyleme ve onlara ait {beri-akma} ve onlara ait {öncelik-veren} söyleşiler –söyle]. Dölleyenler =Ana-baba, Döl = çocuk.

        Yetiştiriciniz = Rabbiniz size İnsan olarak yapmanız gereken davranışı “öne-çıkarı-koyuyor”,

1) sadece Yaratıcınız yüce Allah’ı üstlenin ve

2) sizi dölleyen Ana-babanıza –özgün davranın. Özgün = güdüsel ve yapmacık davranışlardan arınmış Anne-babaya yakışır düzeyde davranmak, Anne-babaya “özgün” davranmak. Bunun ne ve nasıl olacağını gelencümle açıklıyor: Onlardan biri veya ikisi yaşlanınca –yanında iseler,

- onlara dayatıcı sözler söyleme = onları kumanda eder gibi konuşma ve-

- onların üstüne - üstüne varma = onları azarlarcasına davranma ve-

- onlara öncelik veren sözler söyleyin = bir iş yapacağınız zaman onlara sorun ve rızalıklarını alın, Emir vermek, onların olsun.

 

          17/23. Ayetin hükmüne göre, Anne-baba bir başkalarının eline bırakılamaz, ölünceye dek çocukları tarafında bakılacak, hemde şöyle diyecek, Ayet:

   17/24 اَعُذُ باِللهِ مِنْ الشَيْطاَنِرَّجيِمْ  - وَاخْفِضْ لَهُمَا جَنَاحَ الذُّلِّ مِنْالرَّحْمَةِ وَقُلْ رَّبِّ ارْحَمْهُمَا كَمَا رَبَّيَانِي صَغِيرًا

      [Derleyip-kayırmak} dan {öne-salınışta} bükülüp onlara ait {kökten-al} ve deki: Yetiştiricim! Ben {bünyesi-düşükken} beni yetiştirdikleri gibi - onları derleyip-kayır].

      <Derleyip-kayırmak dan öne-salınışta> =Anne-rahmin den dünyaya çıkışınızda, <bükülüp onlara ait kökten al> =çocuk-ruhlu tutumunuzla çocukluk devrenizden başlayarak deyin ki: Ya Rabbi! Ben küçükken - beni sevgi ve şefkatla büyüttükleri gibi Sen de onları derleyip-kayır>.

         Anne-babanıza hizmet etmek den dolayı önlerine çıkınca, gönül muhabbeti ile onları çocuk devrenizden alarak deyin ki: Benim Yetiştiricimyüce Allah! Ben bebekken beni sevgi ve şefkatla yetiştirdikleri gibi - Sen de onları derleyip-kayır = sağlıklarını koru.

          Anne-babalarınızı koruma veya bakım evlerinevererek yolunu şaşırmışlar gibi ortalıkta tepinmeyin. Anne-babalarınızı başınızdan def etmek için sağa-sola itmeyin. Yaratıcınız yüce Allah’ın size lütfettiği Soy ve Aile yapınızı bozmayın – koruyun.

 

Hanı? Bu açık seçik hükümlerin neresinde Ehli-kitap diye geçinen kesimler.

 

Konu Ayetine dönünce

 

         5/5. Ayetinin 4. Cümlesinde Ehli-Kur’an ve ehli-kitaptan istenilen evlilik hususları veya evlilik koşulları şimdiye dek sunduğum Ayetler başlığı altında Kur’an da daha geniş boyutlarda açıklanmaktadır.

        Böylece evlenecek kimselerin Anne-babalarına nasıl davranacakları- Kur’an-ca belirlenmiş bulunmaktadır. Bu hüküm, sadece bir Kuşak için değil Dünyanın sonuna kadar herkese verilen Yasal bir hükümdür.

        5/5. Ayetin 4. Cümlesinde bildirildiği üzere aynı hükümler ehli-kitaba da verilmiştir. Dolayısıyla şimdiye dek sıraladığım Ayet hükümleri Ehli-kitap için de geçerlidir. Eğer Ehli-kitap Kur’an hükümlerine göre “davranıyor ise” –yemek ve evlilik konusunda - biri bilerinden yararlana-bilirler.

         Kur’an’ın verdiği bu yaslar çerçevede evlene-bilecek Ehli-kitap ve Ehli-kuran inanırları, 5/5. Ayetin 4. cümlesinde:

-Siz den önce Kitap aktarılanlar dan {derli-tutulan}-kadınlar–{ileri-çekilişleri} onlara aktarıldığı zaman {koyu-vermenin} püskürtülüşünde {derli-tutulursa} ve {ekte-yaramaya} alınmazsa, evlene-bilirler.

          İlerde anlatıldığı üzere “derli-tutulan kadınlar ile” evlenileceği zaman onlara <Mehir> =aileye katılım payı verilecek ve

-         Geçici evlilik yapmayacaklar ve evlenecek kadını, Kur’an’ın verdiği ölçüler çerçevesinde yaşatacak,

-         Çıkar için evlenmeyecek =bir kadınla evlenir şu kazancı bu kazancı elde ederim denmeyecek, başka bir deyişle: kadını herhangi bir işte çalıştırıp üzerinden para kazanmak veya yan işleri yürütmek için evlenilmeyecek. Karı ve koca, piyasada çalışarak zengin olmak maksadı ile evlenemez. Erkek çalışacak, Kadın yiyecek. Toplum düzeni, buna göre ayarlanır.

 

Sonuç:

 

          Şimdiye dek sıraladığım Ayet hükümleri, evliliğin olmazsa olmaz şartlarıdır. Bu Kur’an hükümleri, daha önce verilen Semavi kitapların - veriliş dönemlerinin koşullarına göre de –verildi. 5/5. Ayetin 4. Cümlesi; <Hesen> = “Derli-tutulan”Mümin kadınlar ve aynı vasıflara sahip olan veya aynen “derli-tutulan” -Müminkadınlar gibi yaşayan Ehli-kitap kadınların- yüzde yüz Kur’an hükmüne göre yaşamalarını - şart koşuyor.

 

        4. Cümle aynen şöyle: <{Güvence-alan} = Mümin kadınlar dan “{derli-tutulanlar}” ve siz den önce Kitap aktarılanlar dan “{derli-tutulan}”-kadınlar..>

        Diğer bir ifadeile: 4. Cümle evlenmek konusunu ele alarak gerek müminlerin ve gerekse ehli-kitabın Kur’an yasaları çerçevesinde yaşayıp evlenmelerinin Farz olduğunu bildiriyor. İster Mümin kadınlar olsun, ister Ehli-kitap kadınları olsun: hepsi Kur’an ölçülerine göre yaşamaları gerekir. Olmazsa olamaz şart: Ehli-kitap ve Ehli-kuran – Yaratıcımız yüce Allah’ın verdiği ölçüler içersinde yaşayacak.

 

       <Hesen>kelimesinin anlamı “Derli-tutmak” olduğu, daha ilerde verilen Ayetler muvacehesinde açıkladım. Konumuzun önemine binaen <Helâl> ve <Hesen> kelimeleri, 5/5. Ayetin anahtar görevini taşıdığı için daha iyi anlaşılması bakımından ve tartışılmaz boyutta kavuşturulmaları için iki Ayet daha alalım:

          12/48            اَعُذُ باِللهِ مِنْالشَيْطاَنِرَّجيِمْ  - ثُمَّ يَأْتِي مِنْبَعْدِ ذَلِكَ سَبْعٌ شِدَادٌ يَأْكُلْنَ مَا قَدَّمْتُمْ لَهُنَّ إِلَّا قَلِيلًامِمَّا تُحصِنُونَ

 12/48 [Sonra bunun ardın dan {çok-yönlü} yedi aktarılacak, onlara ait sunacağınızı –yeyip-tüketecek, sadece onlar dan  “{derli-tutacağınız}”  çok azı hariç] O 7 yıllık kurak yıllar, biriktirdiğiniz tüm Buğdayı size yiyip tükettirecek, sadece <Hesen> = “derli-tuttuklarınızın” bir kısmı –hariç= sadece ambarlarınızda saklı tuttuklarınızın bir kısım Ekin hariç.

        <Sadece ambarlarda “derli-tuttuklarınız” = ambarlarda “sakladıklarınız”>. Ambarlarda saklanılmasının nedeni, yağmurlardan, karlardan, nemlerden, rüzgârlardan, kuşlardan vs. –den koruyarak gelecek için depolamak veya Buğdayı tahrik edecek durumlardan koruyup gelecek senelerde yemek için depolamak.

         <Hesen> =“Derli-tutulan” kadın da – onu Cehenneme sürükleyecek günahlardan kendini Kur’an değerleri ile korur. Buğdayın tahrik olmasını önlemek için buğdayı ambarlamak= “Derli-tutulan” kadını da, onu cehennemlik edecek günahlardan kendini Kur’an değerleri ile koruyacak. Buğdayı tehlikeli nedenlerden korumak = kadını günah işleyecek şeylerden “Derli-tutmak”.

Bir ikinci Ayetile konuyu biraz daha netleştirelim:

4/121   اَعُذُباِللهِ مِنْ الشَيْطاَنِرَّجيِمْ  -أُوْلَئِكَ مَأْوَاهُمْ جَهَنَّمُ وَلَا يَجِدُونَ عَنْهَا مَحِيصًا

  

         [Onlar Cehennem’e {çeki-yerleşecekler. Ora-dan {derli-tutucu] bulamayacaklar] = oradan “derli-tutucu” -yer –bulamayacaklar. Onları Cehennem saklayacak = buğdayı ambar saklayacak. Buğdayı ambardan daya iyi koruyacak biryer bulamayacaklar = Cehennem den çıkıp “derli-tutacak” = rahat yaşayacakları yer –bulamayacaklar.

        <Hesen>kelimesinin başına – M – geldi ve <Mehis> olarak “eylemci” oldu.<Mehis> eylem olarak = Cehennem den çıkıp rahat yaşatacak bir ortam–bulamayacaklar.

        <Hesen> kelimesi hangi Cümle ve konuda işleniliyorsa, hep tahrik edici durumlardan “derli-tutulmayı" = korunmayı ifade eder.

 

        Böylece 5/5.Ayetinin 4. Cümlesinde bulunan <Hesen> kelimesinin başına – M – harfigelerek <Muhsinine> = kendini günah işleyecek davranışlardan “derli-tutan” veya kendini Kur’an ölçülerine göre “derli-tutucu” bir Kadın oldu.

 

Sonuca doğru 5/5.Ayetinin 4. Cümlesini tekrar alalım:

        <{Güvence-alan}-kadınlar dan   “{derli-tutulanlar}”   ve sizden önce Kitap aktarılanlar dan   “{derli-tutulan}”-kadınlar– {ileri-çekilişleri} onlara aktarıldığı zaman {koyu-vermenin} püskürtülüşünde  “{derli-tutulursa}” ve {ekte-yaramaya} alınmazsa>.

         Ehli-Kur’an dan “derli-tutulan” kadınlar ve Ehli-kitap dan “derli-tutulan” kadınlar, <Muhsinine> kelimesinin vasıflarına göre davranan kadınlar olarak tanımlanıyor.  <Muhsinin> = kendilerini Cehennem azabından korumak için Kur’an hükümlerine göre davranmakta olan kadınlar.

           Kur’an hükmüne göre, çünkü Kur’an, daha önce yaratıcımız yüce Allah tarafından verilen tüm kitapların donatılmış olanıdır. Temel Yasalar aynıdır, sadece günün yaşamak şartları değiştiği için Ehli-kitap, Kur’an hükmüne göre yaşarsa- yaptıkları işler, geçerli sayılacak. Bugünün yaşamak koşul ve şartları, Kur’an ölçülerini gerektirir. Bundan dolayıdır ki, her iki kesime de - <Muhsinin> kelimesi –ölçü veriliyor.

        Eğer bir Mümin kadın, Mümin oluşuyla Cennet’e gidemiyor da mutlak <Muhsinin> olması gerekiyor ise, bir Ehli-kitap kadını da, Kur’an döneminde Ehli-kitap oluşuyla Cennet’e gidemez, <Muhsinin> olması gerekir, <Muhsinin> olabilmesi için de, mutlak Kur’an’ın verdiği ölçülere göre yaşamsı gerekir.

 

        Şimdiye dek sıraladığımız Mümin kadınların vasıflarını - Ehli-kitap kadınları taşıyorsa -onlara aileye katılım payı verilince - sabahleyin salı-vermemek ve çıkar uğruna almamak koşuluyla - Aile ferdi olarak tutulacaksa, evlenile-bilirler.

 

"Şimdi gelsinler de Ehli-kitap dünyasında- bir <Muhsinin> Kadın –bulup göstersinler de görelim".

 

        5/5. Ayetin açıkladığı diğer bir husus: Ehli-kitap, Ehli-kitap olduğunu söyler ve ardından Ehli-kitaplara göre değil, kafadan uydurdukları sistem ve yasalar ile yaşıyor olduklarını açıklamış –olmasıdır. Örneğin: Biz Yahudi veya Hıristiyan topluluklarıyız –derler ve kendi geliştirdikleri kapitalist, komünist, demokrasi vs. yasalarla İş ve davranışlarını biçimlendirirler.Ehli-kitapçılığı, kendi çıkarlarına kullanıyorlar. Ehli-kitabız derler ve ardından - bildiklerini yaparlar.

        Yaratıcı yüce Allah’ı iktidar etmek için veya iktidara taşımak için hiçte özen göstermezler. Hep şeytani düzenleri iktidara taşıyarak galibiyeti şeytana verirler, sonra kalkar: biz Ehli-kitabız derler.

 

         Bu durum - sadece Ehli-kitap için geçerli değil, Ehli-Kur’an için de –geçerlidir”. Ehli-kuran da: Biz Ehli-kuranız derler ve sonra iktidarı şeytanı düzenlere vermek için çalışır çabalarlar. Hiçbir kimse Yaratıcı yüce Allah’ın partisini iktidara taşıyıp Yönetim koltuğunu - inanıyoruz dedikleri yüce Allah’a vermezler. Peki sizi Cennet’e kim getirecek- Şeytan ve şeytanı düzenler mi?

       Yaratıcımız yüce Allah 5/5. Ayeti ile Müminlere seslenerek: Siz Müminler! Size ne oluyor ki,illa da Ehli-kitap diye geçinen sahtekârlara bakarak, onlara uyarak yaşamak istiyorsunuz. Ben size onlara verdiğim kitapların “donatılmış” olan kitabını verdim, onlar size bakarak yaşamaları gerekirken neden siz onlara bakarak yaşamayı istiyorsunuz?

İşte Ayet:

4/144  اَعُذُ باِللهِ مِنْ الشَيْطاَنِرَّجيِمْ  - يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَاتَتَّخِذُوا الْكَافِرِينَ أَوْلِيَاءَ مِنْ دُونِ الْمُؤْمِنِينَ أَتُرِيدُونَأَنْ تَجْعَلُوا لِلَّهِ عَلَيْكُمْ سُلْطَانًا مُبِينًا

       [Siz {güvence-alanlar}! {Güvence-alıcıların} {dizi-derleyişin} den karayanları {çeki-yönlendirici} almayın.  Allah’ın size {tuta-duracak} yetenek {koyu-vermesini}-mi {Öne-alıyorsunuz}]?.

       <Siz, Kur’an hükmü ile işlerini güvence alanlar! Kur-an hükümlerini karalayan ehli-kitapçılardan mi Veli = Çeki-yönlendirici alıyorsunuz. İlla da sizin üzerinize onların yetenekli olmasını mi - yaratıcınız yüce Allah dan istiyorsunuz>. Gerçekte Ben sizi, onların üzerine yetenekli kıldım, neden yanlış ve ters davranıyorsunuz.

 

Eğer siz onları dinlerseniz, onlar bakın sizin için ne istiyorlar:

5/57  اَعُذُ باِللهِ مِنْ الشَيْطاَنِرَّجيِمْ  - يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَاتَتَّخِذُوا الَّذِينَ اتَّخَذُوا دِينَكُمْ هُزُوًا وَلَعِبًا مِنْ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ مِنْ قَبْلِكُمْ وَالْكُفَّارَ أَوْلِيَاءَ وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنْ كُنتُمْ مُؤْمِنِينَ

       [Siz güvence-alanlar}! Siz den {önü-sıra} kendilerine Kitap aktarılanlar dan {Dizi-derleyişinizi} {eğip-bükmeye} ve {basa-doldurmaya} alanları ve karalayanları, {çeki-yönlendirmeci} almayın. Eğer {güvence-alıcılar} iseniz, Allah’ı {önemli-tutun}].

       Veli = Çeki-yönlendirmeci, kişinin, ailenin ve toplumun hangi yöne doğru gelişeceğini bildiren veya öğreten,

Örneğin: çocuğunvelisi = çocuğa- ne ve nasıl yapacağını bildiren veya çocuğun Anne-babasına vekâlet eden - kimse, çocuğun Velisi = Çeki-yönlendiricisi olur.

       Ayet, gelenekdilde: <Siz iman edenler! Sizden önce kendilerine Kitap aktarılanlar dan dininizi eğip-bükmeye ve değiştirmeye alanları ve karayanları Veli=Çeki-yönlendirmeci almayın. Eğer Müminseniz, Yaratıcı yüce Allah’ı önemli-tutun>, onlara önem verip onlar dan Veli = Çeki-yönlendirici almayın, örneğin: demokrasi-dır, İnsan hakları-dır, eşit haklar-dır, muasır medeniyettir, çağdaşçılıktır, moderinciliktir vs. –deyip “dininizi” eğip-büküp değiştirenler ve karayanlar. Din kutsaldır, onu siyasete alet etmeyin, Şeriat sorunları çözemez –diyerek İslam’ın iktidar olmasını karayanlar. Bu tür kimselere, ne yapacağınızı söyletmeyin = onları Çeki-yönlendirici almayın.

       Bu tür söylemlerle= siyası oyunlarla oradan eğip buradan bükerek dininizi değiştirmeye kalkanları, Çeki-yönlendirmeci almayın, ek olarak: İslam dininin iktidar olmasını istemeyenleri de Çeki-yönlendirmeci almayın.

Eğer siz ehli-kitabı dinlerseniz, kenar bucaktan dininizi eriterek kendi oluşturdukları sistem vedüzenlere mahküm ederler.

 

Ehli-kitabı dinleyenler hakkında ki hüküm:

5/51   اَعُذُباِللهِ مِنْ الشَيْطاَنِرَّجيِمْ  -يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَتَّخِذُوا الْيَهُودَ وَالنَّصَارَىأَوْلِيَاءَ بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاءُ بَعْضٍ وَمَنْ يَتَوَلَّهُمْ مِنْكُمْفَإِنَّهُ مِنْهُمْ إِنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ

  

      [Siz {güvence-alanlar}! Yahudi ve Hıristiyanları {Çeki-yönlendirmeci} almayın, onların bir-kısmı - bir-kısmının {Çeki-yönlendiricisidir}.

        Siz den kim onları {Çeki-yönlendirmeci} edinirse, O, onlardandır. Allah {önü-tıkayıcı} bütünleşiği, {çeki-derlemeyecek}].

         Yaratıcımız yüce Allah, müminlerin ehli-kitapçılık satanları zamanla dinleyeceklerini bildiği için konuyu boyutsal ele alarak sürekli olarak bizi uyarıyor ve onları dinlemenin yerine, onlara örnek olmayı emrediyor. Ehli-kitaba = geriye bakarak gelişmek sağlanamaz. Son Kitap Kur’an olduğu için tüm İnsanlık, Kur’an yasalarına göre yaşayacak, yoksa yapılan tüm çalışmalar –geçersiz sayılacak. Böylece insanların Dünya ve ahretleri acı ve çilelere dönüşecek ve hepsi cehennemlik olacak.

 

       İşte 5/5. Ayetinson cümlesi, şimdiye kadar anlatılanları belgeliyor:

<Vekim kesinleşmiş {güvence-alıcıları} karalarsa, yaptıkları {geçersiz-sayılacak} ve O, {uğruna-biçilişin} içeriliğinde {kayba-uğrayanlar} dan dır].

       <Kim kesinleşen güvence-alıcıları = kesinleşenKur’an hükümlerini karalar ve kendi oluşturdukları düzen ve sistemler ile Dünya işlerini yürütürlerse, yaptıkları tüm işler, geçersiz sayılacak. Ahrette de kayba uğrayanlar dan olacaklar> veya kim kesin olarak güvence-alınan Kur’anhükümlerinin üzerine bir çizgi çekip Kur’an dışı davranırsa, yaptıkları işler, geçersizsayılacak.

 

         Bu 5/5. Ayetinin son cümlesi, sadece Ayetle sınırlı değildir, tüm yaşamak alanlarını kapsar. Kim kesinlikle güvence-alıcıları karalarsa= kim Kur’an yasalarını karalarsa, Kur’an yasalarının üstüne bir kalem çekerek yasal güçlerini geçersiz yapar ve öylece şeytanı düzen ve sistemlere göre yaşarsa, yaptıkları geçersiz sayılacak.

Karalarsa = var olduklarını kabul eder - ona göre yaşamazsa.

 

        Şöyle de denebilir: Ben ehli-kitabım, ben ehli-kuranım deyip onları “güvence-alacak” hükümleri uygulamayıp kendi oluşturdukları düzen ve sistemlerle başka tür davranırlarsa, yaptıkları –geçersiz sayılacak.

Müslüman’ım deyip“güvence-alan” Kur’an hükümlerini uygulamayıp kafadan uydurma düzen vesistemleri iktidara taşıyarak onların beklentilerine göre yapılanların tümü, geçersiz sayılacak.

     Hem Ehli-kitap-ım, Ehli-kuran-ım = Müslüman’ım diyeceksin ve hem de ardından <güvence-alanları karalayıp> İslam dinini yok sayan veya yok etmeye çalışan düzen ve sistemlerin yanında yer alacaksın, üstelik İslam dininin değerlerini bu doğrultuda da kullanacak ve kullandıracaksın.

 

Sen- İslam aydını olarak emrine girdiğin kimselerin - senin ve Müslüman kardeşlerin için söylediklerine bak:

2/135 اَعُذُ باِللهِ مِنْ الشَيْطاَنِرَّجيِمْ  - وَقَالُوا كُونُوا هُودًا أَوْ نَصَارَىتَهْتَدُوا قُلْ بَلْ مِلَّةَ إِبْرَاهِيمَ حَنِيفًا وَمَا كَانَ مِنْالْمُشْرِكِينَ

 [Ve diyorlar: Yahudi veya Hıristiyan olun ki - {çeki-derlenesizin}. Deki: kesin İbrahim’in kayıtlıları {direk-bağlananlardı}, ve nede {işe-karışanlar} dan oldu].

      <O Yahudi ve Hıristiyan ileri gelenleri- diyorlar ki: Yahudi veya Hıristiyan olun ki - hidayet yoluna giresiniz. Deki: kesin-kez İbrahim’in milleti, direk yaratıcı yüce Allah’a bağlananlardı. O ve milleti, Yaratıcı yüce Allah’ın yönetim işine karışanlardan olmadılar>.

 

Dikkat!

       Yahudi ve hıristiyanların ileri gelenleri diyor ki: sizin dininiz sahtedir, kitabınız Kur’an, tutarsız ve çelişkili saçma bir düzmece. Bir Ekmek yüzünden yoksulun elini kestiren Kitap. Peygamberlerinizin kimileri çocuğunu hunharca kemeye kalkışmış, kimileri adam öldürüp katilleşmiş, kimileri karı satarak geçimini sağlayan hayırsız kimselerdi. İnanmıyorsanız, okuyun Kur’an’ınızı.

       İşte O sizin saçmalar düzmecesi olan Kur’an’nınızı, tüm Dünya gözü önünde yakıyoruz. O sizin peygamber dediğiniz Muhammed’inizi insan dışı karikatürlerle ifşa ediyor vesizi O batıl dininizden ve içinde bulunduğunuz dalaletten kurtarmak için seferber oluyoruz. Tanrı adına cihat ediyor ve öylece size - muasır medeniyeti, İnsan hakları, demokrasi götürerek özgürlüğünüze kavuşturup sizi - “hidayete erdiriyoruz”.

 

       Böylece bu sahte ehli-kitapçılar,kendi çıkarlarını korumak yolunda İslam dünyasını tüm değerlerden, gelenek vegöreneklerden soyutlayarak sözde onların dini olan Ehli-kitaba bağlayarak kendi hidayetlerine kavuşturuyorlar.

 

       Benim- senelerdir süregelen bu söylentilere karşı Türk İslam-aydınına gönderdiğim yazı ve kitaplarla: Kur’an’ın çelişkili ve tutarsız bir Kitap olmadığını, yahudi ve hıristiyanların ikide-bir pişirip dayattığı yapay isnatların Kur’anda bulunmadığını – kelimesi kelimesine, Ayeti Ayetine belgeliyorum.

         Tüm Semavi kitapların özünü taşıyan Kur’anda ne Tanrı yüce Allah’ın kendi için İnsan öldürülmek beklentisi var, ne Kur’an çelişkili ve tutarsızdır. Ne bir Ekmek yüzündenyoksulun elini kestirir. Ne Peygamberler çocuk kesmeye kalkmış, ne İnsan öldürüp katil olan Peygamber var ve nede 9 karalı Peygamber var. Nede Kur’anda Ateş ile yanan Cehennem var. Ne hizipçilik (mezhepçilik) var, ne tarikat- şey hha-hu-culuk var, ne cemaat-çılık var ve nede lider ve başkancılık var. Kur’an’ın ne bidatlara ve nede hurafelere yol açacak hiçbir boşluğu yoktur. Çünkü Kur’an,Beyni yaratıp programlayan Mimarımız yüce Allah’ın kitabıdır.

 

      Hanif  Din’i olan İslam = direk Yaratıcı yüce Allah’a bağlı olan İslam Din’i, hiç kimsenin katkı yapmasına veya daha iyi anlatmasına gerek göstermeyen boyutsal donanımı ile tüm İnsanlığı,Cennet-varı yapıya kavuşturup erginleştiren bir Din’dir.

 

       Bu çalışmamda olduğu gibi tüm çalışmalarımda da, kelimesi kelimesine, Ayeti Ayetine ispat ediyorum ve heryerde belgelemeye hazırım. Kur’an’a isnat edilen durumlar, Kur’an’ın iktidar oluşunu engellemek için takılan iftiralardır. Çağırın- tüm Dünya insanının gözü önünde ispat etmeye hazırım.

 

“Bu durumda açıklık getirilmesi gereken: neden İslam aydını çelişkisiz ve tutarlı bir Kur’anistemiyor? Neden kendi dinini, kutsal kitabını ve Tanrısını kötülemeyi ister ve kötüler. Neden İslamiyet’i ve Müslümanları küçük düşürmeye çalışır. Neden Dünyanın fesada verilmesine malzeme sunar, Neden”?

 

       “Kur’an, 1400 Sene önce Suudi ve yahudi işbirliği içinde tahrif edilerek bugüne dek yahudi Kur’an’ı ile yahudi İslamiyet’i yaşatıyorlar. Hala Suudi ile yahudi işbirliği içinde Müslüman kanı akıttıkları, herkesçe görülmektedir. İncili de öyle tahrif ederek hala yahudi hıristiyanlığını yaşatıyorlar”.

 

        Yaratıcımız yüce Allah konu Ayeti olan 5/5. Ayetinde, buna vurgu yapıyor. Yahudi ve hıristiyanlar, ehli-kitapları tahrif ederek oluşturdukları “çıfut (çıfıt) sistemlerine” göre yaşadıklarını, Kur’an’ı esas olarak gösterip yalan söylediklerini ve bizi kendi dinimizden alı-koymaya çalıştıklarını bildiriyor. İşte günümüzde ki gelişmeler.

 

       Altyapısı 1400 Sene önce oluşturulan vahşeti, Osmanlı imparatorluğu bildiği için tüm İslam dünyasını kendi himayesine alarak insanların 1000 Senelik eşya, Din, Görgü, gelenek ve göreneklerin saklanmasını ve yaşanmasını teminat altına almıştı. Ne yazıktırki, Osmanlının sinesinde kaynayan icran, zamanla çökmesine neden olmuştu.

        İşte sonuç, oluşturulanyapay tercümelerle akıtılan kanlar ve kaynatılan acılar. Hani- İslam’ın sırtından geçinen milyonlarca aydın, yazar ve çıkarcılar. Neden sesleri çıkmıyor, neden?

 

        Eğer sana verilen terfi ve iş ile yetinerek dünyanın Kan ağlamasına, acı ve çilelerin içinde can çekmesine seyirci kalıyor ve kanlı ellerini Kur’an ile yıkıyorsan bil-ki, “yandığın günün ortasındasın sen”.

Yayınladığım “İslam Din-inde: yenileme ve diriliş” adlı kaptan bir cümleyi burada tekrarlıyorum:  

                       Sen İslam aydını! Sakın O halinle –ölürsün.

 

Yinede tüm İslam aydınına sesleniyorum:

          Konu Ayeti olan 5/5. Ayet,2/135 Ayet ve diğer Ayetler ışığında verilen bilgiler doğrultusunda yahudi ve Hıristiyan ileri gelenleri, İslam dünyasını Din, gelenek ve göreneklerden arındırılarak kişiliksiz bir nesne topluluğu olarak modern hizmetçilik anlayışıyla kedi oluşturdukları çıfut (çıfıt) sitemlerine katarak kullanmaya kalkıştılar.

          Bunun için kendi okullarında yetiştirdikleri ekiplerden düşük seviyeli kimseleri yerli halka seçtirerek yapmak istediklerini –yaptırıyorlar ve öylece tüm dünyayı fesada vererek incitmedik Canlı-varlık bırakmadılar.

          Bu sahte ehli-kitapçılar,kurdukları ilk üniversitede söyle dedi ve diyorlar: biz dünyanın Elit kesimiyiz, bizim Tanrıya ihtiyacımız yok, biz kendi yaşamımızı kendimiz belirler ve yönetiriz. Tanrıya düşük seviyeli olanlar gerek görür. Böylece ilk devrimi Fransa da gerçekleştirerek Dünya fesadının temelini kurdular.

          Tanrıya gerek görmeyen bu fesatçılar, O günden başlayarak bugüne dek tüm Dünya servetini kaslarına doldurup milyonlarca insanların sefalet içinde yaşamalarını zorunlu duruma soktular. Ham maddeyi acımasızca tüketip gelecek kuşakların yaşamasını tehlikeye soktular. Hava ve Suyu kirlettiler. Verasetlerine (genlerine) saldırmadıkları ne Canlı-varlık nede geçim kaynakları bıraktılar.

        Dolayısıyla çoğu Bitki ve Canlı-varlıkların Soy tüketimine, geri kalanların verasetlerine (genlerine) saldırıp Yaratıcımız yüce Allah’ın koyduğu düzeni tahrik ettiler.

        Soy ve aileleri söktüler. Yaşlılar para unsuru olarak kullanılıp yurtlarda itilip kakıştırılarak –rencide ediliyor. Güveni silahlarla sağlıyorlar. Sevgiyi basit eşyalara bağladılar vedaha neler yapı ve daha neler yapıyorlar.

        Diğer yandan tehlikeli silah ürettiler. Bitkisel zehirleme silahları ve üstesinden gelinemeyecekleri Reaktörler geliştirerek dünyamızı bir Barut fıçısına çevirdiler.

 

        Dünyanın son nefes vermesine kadar her şeyi tahrik eden bu sahte ehli-kitapçılar, yaşama- sonne feslerini verdirdiklerini görünce- Kuzey kutbunda bin metre derinliğinde kuyular açarak tüm Bitki ve Canlı-varlıkların verasetini gömdüler. Bununla yetinmeyen bu caniler, şimdide tüm verasetleri uzayda yaptıkları depolara taşıyarak Dünya yaşantısını hangi korkunç noktalara taşıdıklarını açık seçik gösterdiler.

        Tanrıya gerek görmeyen bucaniler, tanrısızlıklarıyla her şeyi tahrik ettiklerini görünce, şimdi de şişelerde İnsan üretecekler de onlar iyi olacakmış. İnsan olamayan caniler, şişelerde İnsan üretecek de onlar İnsan olacakmış.

       Bu sahte ehli-kitapçılar, Dünyayı geri dönmesi olanaksız olan bir noktaya taşıdılar. Artık tüm ümitler tükenmiştir. Onlar için son çare, ürettikleri bitkisel çekirgeleri uçaklarla memleketlere üsten birer torba atarak birkaç sene içersinde İnsanlığı acı veçileler içinde tüketerek şişelerde üretecekleri insanlarla, yaşamı yeniden canlatacaklarmış. Öylece Yaratıcı yüce Allah’a kafa tutacaklar.

      Şimdi sen İslam aydını! istediğin kadar onlardan terfi ve makam alarak sistemlerine çalış ve onlara destekçi ol.

 

        Evet, dünyanın taşındığı bu korkunç ortamda son çare dünyanın batması değil. Çare: Kur’an’ın iktidar olmasıyla - yaratıcımız yüce Allah’ın iktidar koltuğuna götürülmesi ile sağlanır. Her şeyin kurtulması ve herkesin Cennetini kazanmak olanaklarına kavuşması, saltanat sahibi yüce Allah’ın yönetim koltuğuna oturması ile sağlanacak. Bundan, dünyayı fesada veren caniler de -yararlanacak,

         Bir örnek: bir cihaz bozulunca, onu tamir ustasına götürürüz. Eğer tamir ustası, cihazı tamir edemezise onu fabrikasına gönderir. Eğer fesada verilen dünyanın tamiri olanaksız edilmiş ise, onu - sahip ve mimari olan yüce Allah’a arz-edeceğiz.

 

         Kur’an’ı tahrif edenler, İslam dinini korku saçan Din konumuna getirerek kendi vahşetlerinin önüne set koydular.  Kur’an ve İslam’a mal edilen çelişki ve tutarsızlıklar, yahudi ve Suudi canilerinin İslam’ın sinesine soktukları hançerlerdir.

        Kur’an’a isnat ettikleri menfi davranışları, kendileri işliyor. Patent zorunluluğu getirip dünyayı parselleyip sömüren –onlardır. Banknotları geliştirip karşılıksız sömüren–onlardır. Faizi ve kirayı devreye koyup insanlığı sömüren –onlardır. Değil suçlu insanları, suçsuz İnsanları yaşlı - kadın - çocuk demeden - başta Suudi olmaküzere - öldüren onlar.

      1400 Sene önce İslamiyet’i tebliğ edeceğiz diye –ateş saçan, suçsuz insanları öldüren,  soyup soğana çeviren Suudi Arap vahşeti-dir. Öylelikle İslam, en büyük darbeyi Suudi arabından aldı. İslam, Suudi arabından- sinesinden vuruldu.

       İşte daha yakında Hıristiyan papazı Benedig, Almanya dönüşünde aynen şöyle demişti: İslam Din’i, hançerlerle yayılan bir dindir. Bu cümle ile söylediği şuydu: eğer siz birini Kur’an’ı okutarak Müslüman yapmak isterseniz, yapamazsınız, çünkü Kur’an dedikleri Kitap, Kitap denmeyecek kadar içeriksiz saçma bir düzmece kitaptır. Siz illa-da O kimseleri Müslüman yapmak isterseniz, süngü kullanmanız gerekir. Bu çıkışmalı konuşmaya neden olan: Suudi Arap ve yahudi işbirliği olmuştur.

         Suudi Araplar başta olmaküzere 5, 10 ve daha fazlasıyla kadın kullanan –onlar. Suudi büyükleri, 50 kadın kullanır. Meyhane diskotek ve kerhaneleri kuran ve kullanan –onlar. İçki kullanan, kumar ve piyango oynayan –onlar. Kadınları düşük işlerde çalıştırıp perişan eden –onlar. Dünyada tüm menfi davranışları işleyen –onlardır.

 

         Kur’an ise, onların işlediği çirkin ve düşük davranışları yasaklayıp Cennet-varı İnsan olmayı emreden - eşsiz bir kitaptır. Kur’an’a yapılan isnatlar, Cennet-varı değerlerle uyuşmaz, bağdaşmaz, hepsi iftiradır.

Dolayısıyla “hidayete”bizim değil - onların ihtiyacı vardır. Ne var ki, onlar hala İnsanin ne demekolduğunu bile anlayamamış – yayman canilerdir.

 

O halde sonuç olarak:

İslam aydını, eşi görülmemiş büyük isyanların içindedir. Tüm bu menfi gelişmelere sessiz kaldığı ve onların verdiği terfi makamlarla onların ve diktatörlerin yönetim kadrolarının emrinde çalışarak çıfut (çıfıt) sistemlerini ayakta tutmaya çalıştıkları için işlenen bütün vahşetlerden İslam aydını sorumludur. Sorumlu olduğunu Türkçeden yayınladığım “İslam Din-inde: yenileme ve diriliş” adlı kitapta, Ayetlerle belgeliyorum.

        İslam aydını, çalışması gereken kapıya –çalışmıyor. Sırtından geçindiği İş’e, sırt çeviriyor. Dünyada eşine rastlanmayan bu ters tutum ve davranışın sorumluluğu, O-den ağır olacak. Dünyada hiçbir kimse veya kesim, ekmeğini yediği kapıya sırt çevirip başkalarına çalışmaz.

       Dünyada herkes inandığı hak-davanın iktidar olması için çalışır. İslam aydını ise, inandığı hak-davaya değil, inandığı hak-dağvayı yok etmeye çalışan muhalefete –çalışır.

        Şu çelişkiye bakın: İslam aydınının hizmet verdiği sistem, inandım dediği Din’i, yok etmeye çalışır =İslam aydını inandım dediği Din’i, yok etmeye –kendi çalışır.

 

Sen İslam aydını diye geçinen: Düşün ve olacağı anla -  dö naslı görevine!

 

        İnandığın dağvayı iktidara taşımak için çalış. Silaha ve kavgaya gerek yok, çünkü sen, Cennet-varı İnsan olmayı emreden Kur’an sistemini iktidar ederek akıtılan kanların, çekilen acı ve çilelerin anlayış aracılığıyla bertaraf edilerek – Cenneti isteyenlere Cennet, dünyayı isteyenlere, Dünya refahını götürecek düzenin iktidar olması için çalışacaksın. Öylece fesat zihniyetleri tüketip Dünya çapında barış ve istikrarı sağlayacaksın. Yeryüzüne bir nefes aldırtacaksın. Bu görev, insanlığın enönemli görevidir, ulvi-dir.

 

Yaratıcımız yüce Allah- herkesin yaratıcısı ve tanrısıdır, verdiği emirler, herkesin yararınadır, Din’i ve görüşü ne olursa olsun -herkesin işine yarar.

 

       "Eğer bu kutsal göreve sırt çevirip seni okutan Anne-babana, milletine, tüm İnsanlığa, Dinine ve yaratıcına ihanet edersen - akıtılan kanların, çekilen acı ve çilelerin, Cehenneme gitmek zorunda kalanların elbette sorumluluğu –senin olacak! Nerde ve hangi işte bulunursan bulun, O-den sorumlusun".

          Yetsin artık sorumsuzca davranmak. Elinde yaratıcının sana ulaştırdığı kutsal Kitap – Kur’an vardır. Kur’anda hiçbir Canlı-varlığı incitecek hüküm yoktur. Kur’an, tartışmaya, eleştiriye ve tenkitlere olanak veren hiçbir boşluk bulundurmayan Kâinatın sahibi yüce Allah’ın tüm İnsanlığa verdiği deryalar kitabıdır.

Çık sokaklara ve gerçek hidayeti anlat! İşte Yaratıcımız yüce Allah’ın verdiği tertemiz Kur’an.

 

Tüm İnsanlığın gönlü,Yaratıcı yüce Allah’ın çağrısına yumuşar:

41/34  اَعُذُ باِللهِمِنْ الشَيْطاَنِرَّجيِمْ  - وَلَاتَسْتَوِي الْحَسَنَةُ وَلَا السَّيِّئَةُ ادْفَعْ بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُفَإِذَا الَّذِي بَيْنَكَ وَبَيْنَهُ عَدَاوَةٌ كَأَنَّهُ وَلِيٌّ حَمِيمٌ

         [Ve özgünleştiren ve {denk-gütmek}- {denk-güdülmez}. Sen bu özgünleştiren ile {altı-sıra-düz}. Böylece senin {tuta-durdukların} ve {kat-edenlerinin} {tuta-durdukları} – sanki {ileri-ileten} {çeki-yönlendirici} gibi olur].

<…Sen Özgün-Kur’an ile kendilikli davranmayı çürüt. Göreceksin ki, senin ile takıştığın muhalefetçilerin – hak-dava arkadaşı gibi olur> = sen, kendi kafana göre anlatma, sadece Kur’an hidayetini anlat = sen, Kur’an’ın öğretisi ile Kan akıtmayı, acı vermeyi ve Can yakmayı yok eden Cennet-varı İnsan olmayı anlat. Göreceksin ki, sena muhalefet edenlerin gönülleri, yumuşamış yoldaşın gibi oluverirler. Çünkü-

        Yaratıcımız yüce Allah İnsan beynini yarattığı için Kur’an’ı düzenlerken –İnsan beyninin ve gönlünün yatışacağı boyutta düzenledi. Biz eğer Kur’an’ı kendi dilinde konuşturur ve anlatırsak- herkesin gönlü, ona yatışacak. Önemli olan Kur’an’ı zaman ve zemine göre kendi dilinde konuşturmak.

 Öylece-

          Katil caniliğe pirim vermemiş olursun.Meydanları, Tanrıya gerek görmeyen çıfut zihniyetli fesatçılığa, bırakmamış olursun.

     Aslı görevine dön ve Yaratıcı yüce Allah adına – memleketlerin işkâl edilmesine, yersiz ve haksız yere İnsan öldürmelere, Kan ve gözyaşı akıtmalara, acı ve çilere son vermek için çıkın sokaklara ve “Kur’an hidayetine” çağırın! Başka kurtuluş yolu yok.


Şimdi 5/5 Ayetinin Kur-an dilinde tercüme ve açıklanışı.


(5 الْيَوْمَ أُحِلَّ لَكُمْ الطَّيِّبَاتُ الَّذِينَ وَطَعَامُ أُوتُوا الْكِتَابَ حِلٌّ لَكُمْ وَطَعَامُكُمْ حِلٌّ لَهُمْ وَالْمُحْصَنَاتُ مِنْ الْمُؤْمِنَاتِ وَالْمُحْصَنَاتُ مِنْ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ مِنْ قَبْلِكُمْ إِذَا آتَيْتُمُوهُنَّ أُجُورَهُنَّ مُحْصِنِينَ غَيْرَ مُسَافِحِينَ وَلَا مُتَّخِذِي أَخْدَانٍ وَمَنْ يَكْفُرْ بِالْإِيمَانِ فَقَدْ حَبِطَ عَمَلُهُ وَهُوَ فِي الْآخِرَةِ مِنْ الْخَاسِرِينَ (5)

         5) [Dönemin yaraşır durumunda-bulunanları size ait {uydurulup-derlendi} ve Kitap aktarılanların {besin-kaynakları} size ait uydurulup-derlendi ve sizin besin-kaynaklarınız onlara ait uydurulup-derlendi].
<حالال> = ihtiyaca göre uydurulup-derlenen = ihtiyaca göre hazırlanıp kullanılmalarına izin verilenler.
        <طعام> kelimesi- yemek, yedirmek, anlamında değildir, örneğin:
[قَالَ إِنَّ اللَّهَ مُبْتَلِيكُمْ بِنَهَرٍ فَمَنْ شَرِبَ مِنْهُ فَلَيْسَ مِنِّي وَمَنْ لَمْ يَطْعَمْهُ فَإِنَّهُ مِنِّي]

< وَمَنْ لَمْ يَطْعَمْهُ فَإِنَّهُ مِنِّي> kim onu (Nehri) yemezse, bendendir, Nehir yenmez.
Doğrusu: kim onu besin-kaynağı edinmezse, benden-dir
[فَكُلُوا مِنْهَا وَأَطْعِمُوا الْبَائِسَ الْفَقِيرَ] = Öylece onlar dan yeyin ve sert-girişli yoksulları da yedirin denemez, çünkü Ayette ki karşıtı <طعام> -dır.
Doğrusu: ve darda olan yoksulları besleyin.
       [وَهُوَ يُطْعِمُ وَلَا يُطْعَمُ]
= Ve O, yedirir ve yedirilmez, Yaratıcı Yüce Allah kimseyi yedirmez, yemez de, bu tür ifade- Varlığına ters düşer, sıfatını değiştirir.
Doğrusu: Güçkaynağı Yüce Allah besler ve beslenmez.
<أُحِلَّ لَكُمْ صَيْدُ الْبَحْرِ وَطَعَامُهُ مَتَاعًا لَكُمْ> Deniz avı size yiyecek olarak helaldir denemez, balıklar yemek değildir de besin ve bakım kaynaklarıdır.
< إِنَّمَا نُطْعِمُكُمْ لِوَجْهِ اللَّهِ >= biz size Allah’ın Yüzünden <yemek, yedirdik> denemez, çünkü yanında bulunmayan birilerine <yemek yedirmek, doyurmak vs.> olacak şey değil.
Doğrusu: biz sizi Allah’ın yüzünden besliyoruz.
< إِنَّهُمْ لَيَأْكُلُونَ الطَّعَامَ > öylesi onlar yemek yerlerdi, <yemek – yemek aynı anlamdır, aynı anlamla iki kelime, geçerli olamaz.
Doğrusu: Peygamberler de Besin kaynakların dan yerlerdi.
Veya < وَلَمْ نَكُ نُطْعِمُ الْمِسْكِينَ > = ve yoksulları yedirmezdik, yoksulları yedirmek için yanımızda olmaları gerekir.
Doğrusu: biz yoksulları besleyenler değildik.
       Ayete dönünce, [وَطَعَامُ أُوتُوا الْكِتَابَ حِلٌّ لَكُمْ وَطَعَامُكُمْ حِلٌّ لَهُمْ] = Kitap aktarılanların Besin-kaynakları size ait {uydurulup-derlendi}, sizin {Besin-kaynaklarınız} onlara ait {uydurulup-derlendi}] = ehli kitabın Besin kaynakları = Buğday, Arpa, Mısır vs. size ait helaldir, sizin Besin-kaynaklarınız = Buğday, Arpa, Mısır vs. onlara ait helaldir. Dolayısıyla <طعام> tencerede Pişen yemek değildir.
<طعام> = Yaratıcımız Yüce Allah’ın Tarlada Bayırda- canlı varlıkları yaşatmak için yarattığı besin kaynaklarıdır. Helal olunca = yenmelerine izin verilince de hem satılır hem de satın alınır, öylece de ticarete izin verildi.
3. Cümle: [وَالْمُحْصَنَاتُ مِنْ الْمُؤْمِنَاتِ وَالْمُحْصَنَاتُ مِنْ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ مِنْ قَبْلِكُمْ] = [Ve {derleyip-güvenceye-alanlar} dan {derli-tutulanlar} ve {önü-sıranız} dan {yazı-verilenlerin} aktarılmış durumda-bulunanlar dan {derli-tutulanlar}:
       <مُحْصَنَاتُ>
={derli-tutulanlar}, derli-tutmak = bozmadan tabii şekliyle korumak, Örneğin:  [وَالَّتِي أَحْصَنَتْ فَرْجَهَا] [o-tür fercini derli-tutu] = kızlığını korudu, bozulmadan olduğu gibi korudu veya [يَأْكُلْنَ مَا قَدَّمْتُمْ لَهُنَّ إِلَّا قَلِيلًا مِمَّا تُحْصِنُونَ] [onlara ait ne {öne-derleyi-verirseniz} yiyecek, sadece {derli-tuttuklarınız}] (kurtaracak) sadece ambarlarda sakladıklarınız kurtulacak. Kelimenin başına M harfı gelince eylem sahibine döner ve cümle yapısına göre <derli-tutan veya derli-tutulan> olur, Kız da olur, çalışarak korudukları da olur, bir şeyin bozulmasını önlemeye çalışan, cümlenin amaç ve anlamına göre sağlık işlerinde çalışan bakıcı, Müminler den bakıcı kızlar ve ehli kitap dan bakıcı kızlar olur.
        Ayet, evlenmek den söz etmiyor, 3. Cümle 2. Cümleye V harfi ile mal edildiği için ikinci cümlenin yapımcısı de حلال> olması = <uydurup-derlemek> kızların ne yapacağını bildirir, hasta olan kimseleri <uydurup-derli-tutar>.
<Müminlerin derli-tutulan hemşire kızları ehli kitabın sağlık işlerinde çalışabilir ve ehli kitabın derli-tutulan hemşire kızları müminlerin sağlık işlerinde çalışabilir, = hasta olan kimseleri uydurup-derleyebilirler>. Belge olarak Ayet, şartları veya iş sözleşmesini kendi koyuyor:
[إِذَا آتَيْتُمُوهُنَّ أُجُورَهُنَّ مُحْصِنِينَ غَيْرَ مُسَافِحِينَ وَلَا مُتَّخِذِي أَخْدَانٍ] [= onlara {ileri çekilişleri} aktarılınca {derli-tutularak} {koyu-vermenin} püskürtülüşünde ekte-yaramaya almadan] Onlara ücretleri aktarılınca derli-tutulacak = yaşama tarzları korunacak kısa süre sonra işlerine son vermeden, sağlık işlerinin dışında çalıştırılmayacak.
1) Ücretleri dolgun verilecek,
2) Yaşama tarzları korunacak = İnançlarına giyim kuşanmalarına karışılmayacak,
3) istedikleri kadar uzun vadeli işte tutulacak,
4) Sağlık işlerinin dışında çalıştırılmayacaklar.
Son cümle: [وَمَنْ يَكْفُرْ بِالْإِيمَانِ فَقَدْ حَبِطَ عَمَلُهُ وَهُوَ فِي الْآخِرَةِ مِنْ الْخَاسِرِينَ]
Ayetin son cümlesi: [Ve kim {derleyip-güvenceye-alınacaklar} ile karalarsa o-den onun yaptıkları {geçersiz-sayılacak} ve O ahrette kayba uğrayanlar dan-dır].  
       <Ve kim derleyip-güvenceye-alınacaklar ile karalarsa = kim yerine getirilmesi gereken emirler ile Ayeti, Kur-anı, İslamiyet’i ve Güçkaynağı Yüce Allah’ı karalarsa (=en az bu Ayette olduğu üzere yanlış anlam verip kötülerse), o-den yaptıkları geçersiz-sayılacak ve O ahrette kayıp edenler den olacak>.
Sonuç olarak 5. Ayet gelenek dilde:
       <Dönemin size yarayışlı olanları size helal kılındı. Ve ehli kitabın Besin maddeleri size helaldir, sizin Besin maddeleriniz ehli kitaba helaldir. Müminlerin hasta bakıcı kızları kitap ehlinde sağlık işlerinde çalışabilir, ehli kitabın hasta bakıcı kızları sizin sağlık işlerinizde çalışabilir, ancak şart: 1. Ücretlerini tam ödemek 2. Yaşama tarzlarına karışılmayacak 3. Suç işleme durumu hariç istedikleri kadar işte tutulacaklar 4. Sağlık işlerinin dışında çalıştırılmayacaklar.
Ve kim Ayetler ile Kur-anı, İslamiyet’i ve Güçkaynağı Yüce Allah’ı kötülerse yaptıkları geçersiz sayılacak ve o ahrette kayıp edenler den olacak>.
 

Öylece-

“Şimdiye kadar yaptığınız isyanların silinmesi için - gerekçe oluşturun”.

 

Yaratıcımız yüce Allah adına okuyucudan beklentim:

Bu yazıyı okuduktan sonra,ulaşa-bildiğiniz kimselere basın yayın yoluyla, E-mail, faks yoluyla ulaştırınveya şifahen bildirin. Yabancı Dil bilenler, yazıyı tercüme ederek önce tüm İslam memleketlerin başta aydınlarına ulaştırsın ve ardından tüm Dünya insanına ulaştırsın.   Doğruları bilmek, herkesin hakkıdır.

Ve bilinsin ki-

Kur’an iktidar olmadıkça –Kan akıtmak, Can yakmak, acı ve çileler, bitmeyecek. Cennetin kapıları da –açılamayacak!

Yoksa geri dönülmesi olanaksızlaşan - sürece giriliyor.

 

Bu Amaç ve Anlayış üzere çalışmak isteyenlere -Saltanatın sahibi ve tüm Canlı-varlıkların mimarı olan yüce Allah dan –yardım diliyorum.

 

اَعُذُ باِللهِ مِنْالشَيْطاَنِرَّجيِمْ  -    وَآخِرُ دَعْوَاناَ أَنِ الْحَمْدُ لِلَّهِرَبِّ الْعَالَمِينَ


 

                                                  Mustafa Beder

 

 

 

 

 Hizbu-Allah >         Allah'ın birliği

Dünya -

İslam-birliği,

tüm Dünyaya tanıtılmaktadır.


www.islamverein.com